Sinan: Newroz’dan hemen önce böyle bir beklenti vardı. Fakat ne olduysa birden bire süreç kesintiye uğradı?
İlhami Işık: Tabii, çünkü artık Erdoğan bunu taşıyamadı. Düşünsenize, Dolmabahçe’de bir araya gelinmiş. Fakat karşıda her şeyi kendi lehine dönüştüren, hiçbir şey yapmayan bir örgüt var. Dolmabahçe ile aynı gün, akıl alır gibi değil, aynı gün Kandil’den açıklama geldi.
Sinan: Ama Erdoğan da aynı şekilde Dolmabahçe mutabakatını reddetti?
İlhami Işık: Ama 20 gün sonra!
Sinan: O 20 günde ne oldu?
İlhami Işık: Dolmabahçe’deki toplantının yapıldığı gün, silah bırakacak kurmaylar, bu konuda karar verecek olan kurmaylar açıklama yapıyor ve “hayır bizim silah bırakmak gibi bir gündemimiz yok” diyorlar. Şimdi sen böyle bir görüntüye rıza göstermişsin. Dolmabahçe gibi bir yerde, Hükümetin en üst düzey yetkilileriyle birlikte bir açıklama yapıyorsun. Bu bir devlet için, hele ki Türkiye Cumhuriyeti devleti için devrimsel nitelikte bir olaydı. Birileri küçümsüyor bunu, sadece bir fotoğraf karesi gibi göstermeye çalışıyor ama hayır! 40 yıldır terörizmle itham edilen bir örgütün siyasal uzantılarını sen en sembolik bir yerde kabulleniyor, onun bildirisini okuyorsun. Bebek katili, çocuk katili dediğin bir örgütle canlı yayında! Böyle devrimsel bir durum varken, 3-5 gün bile beklemeden, aynı gün çıkıp “silah bırakmak falan yok gündemimizde, nereden çıktı silah bırakmak” diye açıklama yapıyorsun!
Sinan: Öcalan neden devre dışı bırakıldı? Erdoğan ya da devlet neden Öcalan’ı değerlendirmedi bu süreçte?
İlhami Işık: Değerlendirilecekti ama maalesef Öcalan üzerine düşeni yapmadı.
Sinan: Newroz’da okunan mektubu artık silahlı mücadele döneminin bittiği yönünde bir içeriğe sahipti. Örgütü silah bırakma kararının tartışılacağı bir kongreye davet etti hatta?
İlhami Işık: Çok belirsiz bir çağrıydı o. Tarih belirtilmesi lazımdı. Öcalan’ın kişiliğine, karakterine, liderlik özelliğine uyan şey oydu.
Sinan: Peki sizce neden yapmadı bu çağrıyı?
İlhami Işık: Kandil’i karşısına alamadı. Her liderin kendine özgü bir karakteri var. Erdoğan’ın yaralanması gibi, Öcalan’da da benzer bir durum oluştu.
Sinan: O zaman kandil ve İmralı arasında bir liderlik sorunu mu var?
İlhami Işık: E tabiî ki var! Çok açık ve net var! Basit bir örnek vereyim. Birileri “önderlik” falan diyor ama hikâye! Öcalan’ın önder olabilmesi için bu ülkeye barış gelmesi lazım. Şiddetin olduğu hiçbir dönemde Öcalan lider olamaz. Çünkü Öcalan bir Türk değil, Kürt. Öcalan asla Mandela olamaz. Çünkü Mandela bir siyahtı. Toplumun %90’ı da siyahtı. Mandela “şiddete devam” bile deseydi 5 yıl sonra yine devlet başkanıydı. Öcalan siyah değil. Sen Türkleri öldürürken Öcalan’ı lider yapamazsın. Çünkü bu ülkede çoğunluk Türklerdir. Kimse bizi kandırmasın! Sonunda Cemil Bayık baklayı çıkardı ağzından. Silah bırakma konusunda biz karar veririz dedi.
Sinan: Çözüm sürecinin çöküşüyle ilgili farklı görüşler var. Bir iddia da şu: Çözüm süreci aslında daha 2014 Ekim ayında yapılan Milli Güvenlik Kurulu kararıyla devlet tarafından sonlandırıldı. Sizce aslı olabilir mi bu iddianın?
İlhami Işık: O kadar yalan makineleri var ki, her şey üretiyorlar. Biz yaşananlara bakıyoruz. Gözlerimizin önünde oldu her şey! Bazı şeyler insanların gözlerinin önünde olunca, birilerinin ne söylediğine bakılmaz. Olabilir mi böyle bir şey? Mümkün mü? Bu devlet hiç adım atmadı, adım atmaya da niyeti yoktu diyelim… Sen 7 Haziran’da, 100 yılda elde edemeyeceğin bir imkânı geçirdin eline. Bu ülkeyi yönetebilirdik. Biz, Kürtler, hak etmiyor muyduk bunu?
Sinan: İyi de 7 Haziran seçim sonuçlarını beğenmeyen Erdoğan’ın kendisiydi? Seçim sonuçlarını beğenmedi ve 1 Kasım’da tekrarlanmasını istedi.
İlhami Işık: Bu Erdoğan’ın elinde olan bir şey değildi ki?
Sinan: Yapmayın İlhami Bey! Erdoğan koalisyonun kurulmasının önünü açabilirdi isteydi. Durumu kolaylaştırabilirdi ama yapmadı, kolaylaştırmadı!
İlhami Işık: Ama sen kolaylaştıracaksın? Sen ne yaptın peki? “Ben AK Partiyle ne içeriden ne dışarıdan hiçbir zaman işbirliği yapmayacağım” dedin.
Sinan:: Bunu MHP, Bahçeli söyledi!
İlhami Işık: Hayır, Selahattin Demirtaş söyledi. Şimdi o zaman sen hangi barıştan bahsedebiliyorsun? Erdoğan’ın işi zorlaştırmasına gelelim… Diyelim ki Erdoğan’ın niyeti hiç yok.. peki ya sen? Sen başka bir ülkenin partisi misin
Sinan: HDP ne yapmalıydı sizce
İlhami Işık: HDP’nin 7 haziran’da yapabileceği en önemli şey, “bu parlemento’da ben varım ve ben Ak Partiyle de koalisyon kurarım, onunla diyaloğa ve masaya oturmaya hazırım demeliydi. Bunu diyebilseydi bütün provokasyonların önünü kapatmış olurdu.
Sinan: Sizce AKP buna yatkın mıydı? Çünkü AKP de büyük bir şok ve öfke yaşanıyordu ve 7 Haziran’da tek başına iktidarı kaybetmenin sorumluluğu doğrudan HDP ye yüklenmişti?
İlhami Işık: AK Parti’nin yatkın olup olmaması önemli değildi, HDP’nin bu çıkışı yapması çok şeyi değiştirirdi.
Sinan: AKP’nin kurduğu dil, HDP’yi dışlayan, suçlayıcı ve öfkeli bir dil değil miydi
İlhami Işık: Hayır, değildi. Davutoğlu görüştü onlarla. Tam tersine HDP’nin dili öyleydi. 100 yılda elde edemeyeceği bir güce ulaşmış olan bir parti, siyaset yaptığının ve bir büyük mağduriyeti gidermenin fırsatını ilk defa ele geçirmiş olduğunun farkında olan bir partinin yapacağı şey değildi HDP nin yaptığı…
Sinan: HDP’nin bu süreci yönetemediğini düşünüyorsunuz?
İlhami Işık: Yönetemedi değil, yönetmek istemedi! Çünkü kendi iradesini siyasete sokma kabiliyetini ele geçirmek gibi bir derdi hiç olmadı HDP’nin!
Sinan: Kandil’in mi ağır bastığını düşünüyorsunuz?
İlhami Işık: Ak Parti Erdoğan nefreti ağır bastı. “Biz sana Erdoğan’la, Ak Parti ile işbirliği yapmaman için oy verdik” diyenlere teslim oldu.
Sinan: 7 Haziran’dan bir süre sonra Kandil’den de bir açıklama geldi ve “HDP’nin başarısında abartılacak bir şey olmadığı, hatta Kandil olmasa kazanamayacağı” yönünde bir söylem vardı o açıklamada. 7 Haziran sonrasında inisiyatifi Kandil’in aldığını söylüyorsunuz.
İlhami Işık: Tabiî ki. Kandil şu tespiti yaptı: Suriye’de bir kazanım var. Türkiye’de de bu iktidar gitti gidiyor. Bu kazanımı korumak ve düşmekte olan iktidarın düşmesini hızlandırmak, bundan da siyasi bir kazanç çıkarma aklı devrede. Suriye’deki kazanımı kendi başına koruyamazsın. Suriye, İran ve Rusya ile birlikte davranmak zorundasın. Bunların duruşu Türkiye’deki mevcut iktidarın yıkılmasına yönelik bir duruştu. Siyasal biat üzerinde, uluslar arası bir ilişki ağı üzerinde bu daha da katmerleşti. Bugün yaşadığımız dramların kaynağında bu var.