Çocukları Çok mu Seviyorsunuz? O Zaman Çocuk İşçiliğine Derhal Son Verin!

0
204

Sinan Dirlik: Çorapsız Çocuklar Derneği adı altında bir dernek buldum. Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Firdevs Çazım ile konuşacağız. Neymiş bu ÇoÇoDer ben çok merak ettim. Açıkçası ben daha derneğinizin adına çarpıldım. Çok ilginç bir isim. Nereden çıktığını soracağım bu ismin.

Firdevs Çazım: İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde yüksek lisans yapıyorum. Lisans bölümünde departmanımın haricinde bir bölümün derslerine giriyordum. Orada bir hocamız vardı, Muharrem Güneş, onun derslerinde bir soru yöneltilmişti: “Bir sivil toplum kuruluşu, bir dernek kursanız, ya da mevcut bir kurumun temsilcisi olsanız bu ne olur?”.  O gün kafamda bir soru işaret oluştu. Dünyaya bir şeyler vermek, bırakmak istiyordum. Bir akım, bir teori, bir fikir… O gün bu konuda neler yapabilirim sorusunu sordum kendime. Ben de erken büyüyen bir çocuktum. Çocukluğumu yaşayamadım ve bu tetikleyici soruya yanıtım da buradan çıktı “Neden bir çocuk hikayesi bırakmayayım?”. Çocuklar için neler yapabileceğimi düşünürken bu fikri hocamla paylaştım. Ben erken büyümüş bir çocuktum ve hiçbir çocuğun erken büyümesini istemiyordum. Hocamız da kendi hikayesini anlattı. “Çorapsız Çocuk” derken tabii orada bir metafor kullandık. Çorap aslında bir hayat anlamına geliyor. Biraz edebi bir metafor tabii… Derneği Gaziantep’te kurduk. Biliyorsunuz Gaziantep bir sanayi kenti ve sanayide çalışan çok fazla çocuk var. Burada çalışan çocukların kıyafetleri, çorapları, ayakkabıları hep kendilerinden büyük olur. Kıyafetleri bile aslında onlara ait olmayan bir hayatı temsil ediyor. Evet onlar çocuk ama yaptıkları işler çocukluğun, onların yaşından başından çok büyük işler. Çorap hayatı temsil ediyor bu anlamıyla. Hiç yaşamamaları gereken bir hayatı simgeliyor. O yüzden “Çorapsız çocuklar” derken çocuklukları, hayatları ellerinden alınan çocukları anlıyoruz. Şu sıralar bu isim üzerinde de konuşuyoruz arkadaşlarla aslında. Daha olumlu enerji veren bir isim mi kullansak diye.

Sinan Dirlik: Valla ben bir iletişimciyim ve Çorapsız Çocuklar Derneği isminin son derece çarpıcı, doğru bir isim olduğunu düşünüyorum naçizane. Hatta Derneğinizin adını ilk duyduğumda neden daha yaygın biçimde bilinmiyor bu dernek diye de şaşırdım. Neyse… Antep merkezlisiniz, Antep hem önemli bir sanayi kenti hem de çok ciddi göç alan bir şehir. Neler yapıyorsunuz? Çalışmalarınızı anlatın, benim de sorularım olacak bu arada?

Firdevs Çazım: Tabii ama izin verirseniz öncelikle “çocuk” kavramı üzerinde durmak istiyorum biraz. Hep çocuklardan, çocuk işçiliğinden söz ediyoruz ya, çocuk nedir, ona bakmakta yarar görüyorum öncelikle. TCK 5237 sayılı kanuna göre 18 yaşına kadar her birey çocuktur. Bunu çoğumuz biliyoruz ve herkes “evet, 18 yaş altı herkes çocuktur” diyor. Sonra soruyoruz insanlara “hiç kâğıt mendil satan bir çocuk gördünüz mü?” Genellikle cevap “Evet gördük” oluyor. “Peki çocuk işçi gördünüz mü?” diye sorduğumuzda insanların yüzünde bir soru işareti beliriyor. “Kâğıt mendil satan çocuk” ile “çocuk işçi” kavramları toplumda yan yana gelmiyor. Çorapsız Çocuklar Derneği işte biraz da buna ayna tutmak istiyor. Her gün gördüğünüz o çocuklar aslında işçi… Birer çocuk işçi! Yani soyut bir kavramdan değil, hayatımızın içinde olan bir kavramdan söz ediyoruz. Her gün sokaklarda karşımıza çıkan ve bize kağıt mendil satmaya çalışan çocukların sömürüldüğünü, aslında birer çocuk işçi olduklarını anlatmaya çalışıyoruz.

Sinan Dirlik: Web sitenizi incelediğimde karşıma ilk olarak “Daha çocuk, daha eşit bir hayat” cümlesi çıktı. Biz çocuklarını çok sevdiğini söyleyen, hatta çocuklarına bayram bile armağan etmekle övünen bir toplumuz. Ama çocuk işçiliği de hiç de öyle küçümsenecek bir problem değil. Çocuk işçiliği ile sokaklarda çalışmak zorunda bırakılan çocuklar arasındaki ayrımı nasıl kurdunuz?

Fotoğraf: Zeyn Afuang/ Unsplash

Firdevs Çazım: Çorapsız Çocuklar Derneği’nin Çocuk Güvenliği kapsamında bir kavramlar sözlüğü var. Eğitim hayatından alıkonulan, olumsuz fiziksel psikolojik etkilere açık olan, cinsel istismara maruz bırakılarak çalışmak zorunda bırakılan, aile geçimini üstlenen, ev içi ücretsiz iş gücüne dahil olan ve çocukluk çağının gerektirdiği ölçüde çocuk olmadan, erken yaşta büyümeye maruz bırakılmış bütün çocuklar çocuk emeğine dahil ve çocuk işçidir. Çocuk işçiliği dediğimizde biz böyle bir kapsamı ele alıyoruz. Türkiye’de 2018 yılına ait resmi rakamlara göre 720 bin çocuk işçi var. Bugün bu rakamın 1 milyonu aştığını düşünebiliriz. Sizin de az önce söylediğiniz gibi “çocukları çok sevdiğini söyleyen” bu ülkede 1 milyonu aşkın çocuk çalışıyor, çalışmak zorunda kalıyor ya da çalıştırılıyor. Biz buna dur demek istiyoruz. Çocukları çok seviyor olmak yetmiyor. Onlar için gerçekten bir şeyler yapabiliyor muyuz yoksa görmezden mi geliyoruz?

Sinan Dirlik: Ben orta sınıfa mensup biriyim, bizim izleyici ve okuyucularımız da genellikle orta sınıf, beyaz yakalılar diye tahmin ediyorum. Benim kuşağım için söyleyeceğim, bizim çocukluğumuzda yaz tatillerinde bir şekilde okul harçlığımızı toplama gerekçesiyle mahalledeki esnafın yanında, varsa ailemizin, yakınlarımızın dükkanlarında falan çalışırdık. Bu çok “olağan” bir durumdu bizim çocukluğumuzda. İlerleyen yıllarda çocuğun okul dışındaki zamanında oyun ve tatil hakkının olduğu gerçeğini içselleştirmeye başladık ve kendi çocuklarımız için bunu düşünemez hale geldik. Bizim ebeveynlerimiz için “normal” olan bu durum bizim için “normal” sayılmıyor artık. Bizim orta sınıf hayatımızdan çok daha farklı bir gerçeklikten, derin yoksulluk nedeniyle çalıştırılan çocuklardan bahsediyorsunuz siz. Okuyucunun/ izleyicinin bunu ayırmasını istediğim için altını çiziyorum. 1 milyon çocuk aile ekonomisine yardımcı olmak veya doğrudan aile geçimini sağlamak üzere çalışmak zorunda.

Firdevs Çazım: Kesinlikle. Her çocuğun eğitim hakkı var. Çocuk bu hakkından mahrum bırakılıyorsa bu zaten çocuk işçiliğinin en önemli göstergelerinden biridir. Çocuğun çocuk olma halinden kaynaklanan her hakkının gaspı, onu çocuk işçiliğine yaklaştırır. Bunun ekonomik, sosyal, psikolojik boyutları var. Sokaklarda dilenen kadın ve erkekler, yanlarına, kucaklarına aldıkları bebekleri, kaç yaşında olursa olsun çocukları bir anlamda çocuk işçi olarak “değerlendirmiş” oluyorlar. Zira bu açık biçimde çocuk istismarıdır, çocuk bedeninin sömürülmesidir. Çocuk işçiliği denince insanların gözünün önüne sanayide çalıştırılan çocuk işçiler geliyor olabilir ama düşündüğünüzde çocuğun kullanıldığı her yerde bir çocuk işçiliğinden, çocuk sömürüsünden ve istismarından söz etmemiz mümkün. Çok yaygın bir kültür haline geldi bu ve biz bunun nasıl bu kadar olağanlaştırıldığını sorguluyoruz. Bunun için kurduk bu derneği. Topluma her gün görüp olağanlaştırdığı bir gerçeğin olmaması gerektiğini, bilakis bu olağanlaştırılanın olağan dışı  bir durum olduğunu  anlatabilmek için.

Sinan Dirlik: Bu çocuklar erken yaşta yetişkin hayatla tanışıyorlar. Bunun yol açtığı travmalar, psikolojik sorunlar da var mutlaka. Sahada nelerle karşılaşıyorsunuz?

Firdevs Çazım: En son geçtiğimiz 23 Nisan’da bir saha çalışmamız oldu. 400 çocuğa ulaştık. Burada da YK üyelerimizden Esma’nın bir farkındalığından başladı hikayemiz. Okula giderken bildiğimiz çöp arabasını taşıyan çocuklarla karşılaşıyor. Çocuklarla konuşurken, okula gittiklerini ama çok ciddi bir devamsızlık durumu yaşadıklarını öğreniyor. Fatma Yaşar Önen İlkokulunda okuyor çocuklar. Okulla irtibat kurduk ve 23 Nisan kutlamasını yaptık birlikte. Burada 2 farklı eğitim yaklaşımıyla gerçekleştirdik bu çalışmayı. Çocuklara bir “Hayır” oyunu oynattık. Oyunda çocukların gerçekte ne yapmak istemediklerini sorguladık. Örnekler üzerinden aslında çocukların hikayelerini almaya çalıştık ve çok derin hikayeler aldık çocuklardan Sinan Bey. Çocuk “dayımın bana dokunmasını istemiyorum” diyor mesela. “Çalışmak istemiyorum”, “Çöp toplamak istemiyorum”… 23 Nisan etkinliklerinde topladığımız bu hikayeler üzerinde, bu hikayeleri değiştirmek için çalışıyoruz. Hikayelerin sonunu değiştirmeye, geriye mutlu sonlar bırakmaya çalışıyoruz. 1 buçuk yıllık bir derneğiz. Kurulduğumuz bu 1 buçuk yılda kavramları oturtmaya, çocuk işçiliği gerçeğini analiz etmeye çalıştık ve ilk saha çalışmamızı da bu yıl, 23 Nisan’da gerçekleştirmiş olduk. Bu 400 çocukla iletişim halindeyiz. Çocukların hikayelerini değiştirmek için de eğitim kurumuyla görüşmelerimiz devam ediyor.