Türkiye Kürt sorununu çözmek zorunda… “Masaya gelin” dendi adamlar masaya geldi. Bu sefer masadan kovdular. Eğer bu işi masada çözmüyorlarsa yapacak bir şey yok. Bir şekilde gerilla çözecek bunu…
Sinan: Hadi siyasetten girdik, Kürt sorunuyla kapatalım bu faslı. Ne düşünüyorsun bu konuda?
Barbaros Şansal: Ne Kürt sorunu var, ne Türk sorunu. Bak, Batman’a ilk gidişim 1965’teydi. Babam bir petrol şirketinde mühendisti. Kerpiç damların üzerinden bakıyordu insanlar. Biz Amerikalıların karavanlarında kalıyorduk. Batman buydu benim için. Yıllar sonra, 1997’de 2. Taktik Hava Komutanı Yaşar Müjdeci’nin davetiyle Kartal Vakfı için bir defileye gittik. O tarihte 23. Tümen Jandarma Komutanlığında, sonradan İstanbul’a Kurmay Başkanı olarak giden Cihandar Hasanoğlu vardı, Lojistik Yüzbaşıydı. Bak, Üzümlü Karakolu baskını zamanından söz ediyorum. Hakkâri Çukurca Sivritepe’de JİTEM Yarbay Namık Dursun vasıtasıyla, Barzani dahil bir çok Türk Komutanın, Kürtlerin bir arada çalıştığını gözlerimle gördüm. Harekât Kumandanının çadırında. Taburların yerlerini ortak stratejilerle değiştirdiklerini mesela… Hatta Sivritepe’de bir gece dayanamayıp sordum neden mayın döşemiyorsunuz diye. Hiç unutmuyorum, asker “oraya mayın döşerim ama sonra bir daha orayı ele geçiremem” demişti.
Sinan: Ne anlama geliyor bu?
Barbaros Şansal: Anlayan anlar onu…
Sinan: 1 Kasım sonrasında nasıl bir süreç bekliyorsun?
Barbaros Şansal: Çok daha kanlı. Çok daha fakir, çok daha karanlık. Çok daha umutsuz bir Türkiye görüyorum yani.
Sinan: Nereye kadar bu?
Barbaros Şansal: Vallahi dibi yok bunun. Mastürbasyondan vazgeçene kadar Türkiye. Bakın kimsenin konuşmadığı bir şey var, yırtıyorum kendimi. Bu mülteci iade anlaşmasını imzaladı hükümet bundan 6 ay kadar önce. Bu, bu ülkenin sonunu hazırlayan hatalardan biridir. Nusracılar sınırdan içeri girmeye başladı. Bak artık Atatürk Havalimanındaki bütün uçuşlarda olağanüstü güvenlik önlemleri alındı, özellikle Afrika uçuşlarında. Türkiye’yi bir terör kavşağı haline getirdiler. Ajda Pekkan’ın slikonları magazin olmaktan çıktı, o dönemler bitti. Çünkü konuşabilecek her şeyi tükettiler o alanda. Geriye Emine Hanım’ın butiği, Sümeyye’nin baş örtüsü, Bilal’in bebek arabası kaldı. O da olmadı, şimdi yeni ve toplumun bütün dikkatini çekecek bir şeyler yapmaları lazım. Daha da vahşileşecekler. Sonunda Türkiye Cumhuriyeti kazanacak, ben buna inanıyorum.
Bakın, 1965’ten beri Kıbrıs’a gidip geliyorum ben. Kıbrıs’ı tanıdıkça, Kıbrıs’ın nasıl Türkiye tarafından bir laboratuar olarak kullanıldığını ve oradaki her uygulamanın sonucuna göre Türkiye’de adım atıldığını iyice fark ettim. Kıbrıs’ın 1970’lerde yaşadığı acıların benzerini Türkiye, Kürt meselesinde yaşamaya başlayacak. Bu sorunu başka türlü çözemiyorsa maalesef bu şekilde yaşayacak. “Masaya gelin” dediler, adamlar masaya geldi, bu sefer masadan kovdular! Eğer bu işi masada çözmüyorlarsa, artık yapacak bir şey yok, bir şekilde gerilla çözecek bunu. Başka türlü çözülmüyor çünkü! Bakın, Kıbrıslı Türklerde bile ırkçı, faşizan yaklaşımlara tanık olup dehşete düşüyorum. Geçenlerde bir “emzikli bebek” haberi çıktı. Bazı Kıbrıslı Türkler “Oh olsun, yaptık, soylarını kurutmalıydık” gibi acaip ifadeler kullanıyorlar, şaşırıyorum. Aynı ifadeler Rum tarafında, Yunan bayrağıyla yapıyor. Halbuki Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağının tasarımını yapan da bir Kıbrıslı Türk!
Benzer biçimde Türkiye’de de bu gerilim ve bölünmüşlüğün, parçalanmışlığın etkileri görülecek. Daha sonra Federatif bir yapıya geçilecektir. Belli bölgelerde çoğunluğu oluşturan nüfusun yaşadığı, azınlıkların hak ve hukukunun evrensel anlamda güvence altına alındığı, merkezi bir üst yönetimin olduğu Üniter yapı içerisinde bir Federatif yönetime geçecektir Türkiye. Gidişat budur, Türkiye bu güne kadar yaptığı tembelliğin, mirasyediliğin bedelini bu şekilde ödeyecektir. Bakın bir Atatürk döneminde büyük hamleler var biliyorsunuz. İnönü buna limon sıktı. Arkadan Demokrat Parti döneminde bir yağma anlayışı geldi. Bir tek Ecevit döneminde doğru düzgün bir ulusallaşmadan, o da biraz bahsedebiliriz. Ondan sonra Var-Yap, Yay-Sat! Yani hep bunlarla geldik bugüne. Limanları sat, imtiyazları sat, onu sat, bunu sat! Uluslar arası anlaşmalarla imtiyaz ver, imtiyaz ver! Bak, bugün satacak malın da kalmadı? Al, açıklandı işte, turizm rezervasyonları art arda patlıyor? Ekonomi TİT dediğimiz turizm, inşaat ve tekstile; istihdam yaratan, katma değer üreten ama gelişmeye açık olmayan üç sektöre endekslendi. Tekstil 2 yıl önce bitti. Kefen bezi yok polyesterle gömülüyor insanlar. Turizmi de bitirdiler 0-200 metre kanunlarını ihlal ederek. Geriye bir inşaat kaldı, ya Resulallah! Onu da şimdi oturur yerler!
Sinan: Valla bu bölümün özeti… Dilim varmıyor ama… “Bokunda boğul…”
Barbaros Şansal: Aynen! Bende tam olarak bu lafı söylüyorum! Bokunda boğul Türkiye!
Sinan: Aman taman, siyasete bir nokta koyalım, ruhum daraldı. Biraz başka konulara girmek istiyorum. Niye bu kadar sivrisin abi sen?
Barbaros Şansal: Aaaa!! Hiç sivri değilim, lakabım yuvarlak manyak? Kendini sivri zannedenlere bu lafım.
(Söylememize gerek yok! Burada makaraları salıverdik. İlk bölümün o karanlık tablosu, bir anda Barbaros Şansal’ın renklerine bıraktı yerini. )