Meltem Cantürk: “Herkes Gönüllü Olabilir! Yeter ki Bir Toplumsal Meseleyi Dert Edinsin!”

0
247

Sinan Dirlik: AÇEV çok önemli bir kuruluş. Anne baba ve çocuk eğitimi konusunda 28 yıldır çok değerli bir faaliyet yürütüyor. Sevgili Meltem, bize AÇEV’in 28 yıllık tarihinin köşe taşlarını aktarabilir misin? AÇEV nedir, ne yapar, nasıl çalışmalar yürütür?

Meltem Cantürk: Kuruluş hikayemizi çok seviyorum o yüzden anlatmaktan da büyük keyif alıyorum. Maalesef kaybettik, Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, ACEV’in de kurucularından kendisi, 80’li yıllarda Boğaziçi Üniversitesinde Prof. Dr. Sevda Bekman’la birlikte bir araştırma yapıyor. O dönemde özellikle erken çocukluk dönemi desteği almak çok mümkün değil. Sadece %7 oranında. Bu araştırmanın sonucunda ev merkezli, erken çocukluk eğitimi tasarımı çıkıyor ortaya. Okul öncesi eğitime daha fazla çocuğun ulaşabilmesi için bir model tasarlanıyor. Vakfın kurucusu da Ayşen Özyeğin, bütün bu araştırmaların verileri ışığında 1993 yılında vakfı kuruyor. Temel yaklaşım şu: üniversitelerde genel olarak yapılan bilimsel çalışmaların topluma somut bir faydaya dönüştürülmesi. AÇEV’in kuruluş macerası böyle. 1993’te kurulduğumuzda Vakıf olarak yaklaşımımız şuydu: eğitim programları geliştirelim, yaygınlaştıralım, modeller uygulayalım ve bunu örnek olarak paylaşalım. Yıllar içinde bütün o eğitim içerikleri, sahadan gelen tecrübeler üzerinden de bir savunu çalışması yapalım. Bizim amacımız, yaklaşımımız bilimsel temelli çalışmalar yapmak, özellikle erken çocukluk döneminde her çocuğun güvende, mutlu ve öğreniyor olması için eğitim yoluyla destek vermek. Dolayısıyla çocuk koruma, bizim için çok değerli bir kavram. Çok da geniş bir kavram. Erken çocukluk dönemi çocukların beyinsel gelişiminin en hızlı olduğu dönem. Bu dönemde yapılacak her türlü destek, yatırım, çocukların fazla uyaran alabilmesi, eğitimle desteklenmesi, ilerideki gelişimlerini çok çok etkiliyor. Bu temel bir gerçek.

SD: Erken çocukluk dediğin dönem hangi dönem?

MC: 0-6 yaş dönemi. Okul öncesi dönem yani.

SD: 0-6 yaş dönemini bu kadar önemli kılan nedir? Diğer yaş dönemlerinden farkı ne?

Meltem Cantürk

MC: Aslında etrafımızdaki çocuklardan görürüz, 0-6 yaş döneminde çok hızlı gelişirler. Beyin gelişimi de çok hızlıdır. Dolayısıyla ne kadar çok uyaran alırsa çocuk, öğrenme ortamı ne kadar desteklenirse, ne kadar oyun oynayabilirse, ne kadar eğitimde olabilirse beyinsel gelişimi de o kadar yüksek oluyor. Kelime haznesi daha fazla gelişiyor. Okul öncesi dönemde çocuklara neden kitap okuruz? Tamamen hayal güçleri gelişsin, dillerini öğrensinler, hayatı öğrensinler. Bu nedenle kitap okuma çok geliştirici bir faaliyet. Bununla ilgili de çok önemli bir kampanyamız var, birazdan ondan da bahsedeceğim izin verirsen. Dolayısıyla okul öncesi dönemde çocuğu ve okul öncesini desteklemek daha fazla önemli ve etkili oluyor. Biz şundan da hareket ettik: Annelik etmek, babalık etmek, aslında öğrenilen bir beceri. Doğuştan gelen bir donanım değil bu.

SD: Hah, burada cahilliğime ver lütfen, sonuçta ben bir ebeveyn değilim ama etrafımda gördüğüm, özellikle 1 yaşına, 2 yaşına kadar öncelik çocuğu iyi beslemek oluyor. İyi bir bakım ve iyi bir beslenme. Ailelerin buna öncelik verdiğini görüyorum. Ama söylediklerinden anlıyorum ki en az bakım ve beslenme kadar önemli bir konu daha var: eğitim! Bunu biraz daha açmanı istiyorum.

MC: Aslında çocuk koruma dediğimiz kavram o yüzden geniş Sinan. Dediğin gibi hem bakım çok etkili oluyor ki güvende olması derken bundan söz ediyoruz aslında. Her anlamda güvende olma… Barınma, beslenme, pozitif barış halinin olması, etrafındaki tüm mekanizmaların çocuğu koruyacak şekilde hazırlanması ve bu bakımın yanı sıra çocuğa sadece bakım vermek yetmiyor, ilgilenmek, sevgi göstermek, birlikte kaliteli zaman geçirmek. Bak bu çok uzun yıllar söylenegeldi “birlikte kaliteli zaman geçirmek!”. Pek modaydı bu ifade. Ama şimdi biliyoruz ki kaliteli zaman geçirmek demek illa çocuğa pahalı oyuncaklar almak ve onunla illa birlikte oyun oynamak da değil. Bir ebeveyn herhangi bir iş yaparken, mesela bu bir temizlik olabilir, ev içinde veya ev dışında, bunu çocukla birlikte yapmak, yaparken sohbet etmek. Mesela şu sıralar en yaygın tutum çocuklarla birlikte AVM lere gitmek! Ya da çocukla televizyon izlemek. Ama maalesef bu çocukla kaliteli zaman geçirmek anlamına gelmiyor. Ha ama şöyle bir şey yapabilirsiniz tabii… Televizyonda çocukla birlikte izleyebileceğiniz bir programda geçenler üzerine konuşmak, üzerine sorular sormak, üzerine sohbet etmek… Mesela anne babaların hikayeleri çocukların çok hoşuna gider. Aileyle ilgili, çevredekilerle ilgili, kendi tarihleriyle ilgili, yaşadıkları şehirle ilgili hikayeler… Kabaca kaliteli zaman geçirmek dediğimizde bunları anlamalıyız. Bakımın yanında eğitim ve öğrenme önem kazanıyor. Çok hızlı öğreniyorlar çünkü. Öğrenmelerini desteklediğimiz zaman aslında, o 0-6 yaşta çocuğun desteklenmesi, bir ömür boyu desteklenmesine dair her şeyin yarısının tamamlanması anlamına bile gelebiliyor bazen. Tüm araştırmalar bunu gösteriyor. 0-6 yaş dönemindeki bakım ve eğitim desteği ileride o çocukların yetişkinliklerinde hem refahını artırıyor hem okula hazırlıkla başlamalarını sağlıyor hem okul başarısını artırıyor.

SD: “İlk işimiz ebeveynlik” diyorsunuz siz. Böyle bir programınız da var?

MC: Evet bu doğrultuda programlar geliştirdik. 0-6 yaş grubuna dönük yatırımlar hem kamusal anlamda hem ebeveynler anlamında önemli. Tabii ki çocuğun bakım ve eğitim konularında desteklenmesi sadece anne ve babaların sorumluluğunda olan bir konu değil. Senin, benim, tüm yetişkinlerin, toplumun, devletin sorumluluğunda bu konu. Buradan hareketle 1993 yılında ilk anne çocuk eğitim programı geliştirildi ve çok yaygın biçimde, neredeyse 81 ilin tamamını kapsayacak biçimde uygulandı. Okul öncesi son 1 seneyi kapsayan bir programdı bu, 5 yaş diyelim buna, 1 yıl boyunca çocuklarıyla çeşitli egzersizler yaptılar anneler bu eğitime dahil olarak. Bu program çok etkili oldu ve 2000’li yılların başlarında Millî Eğitim Bakanlığına devredildi. Bu arada tam da 93-95 arası dönem çalışmalarımızda şunu gördük, evet anneler çocuklarıyla çalışma yapmaktan çok memnun ama bazı egzersizler okuma yazma becerisi gerektiriyor. Ve bir okuma yazma becerisi sorunu olduğun gördük.

SD: Ebeveynlerde mi?

MC: Evet evet ebeveynlerde. Mesela anne bir eğitim alacak ancak tek koşul okuma yazma bilmesi. Ama bir baktık ki okuma yazma bilmeme sorunu oldukça yüksek oranda karşımıza çıkıyor. 1995’te 10 milyonun üzerinde insanın okuma yazma bilmiyordu. Hemen kadınlar için bir okur yazarlık eğitim programı geliştirdik. Buna kadın güçlenme öğelerini de ekledik ve 2015 yılına kadar da bu programı uyguladık. Böylece okuma yazma bilmeme sorunu da azalmaya başladı. Dolayısıyla yetişkin okur yazarlığı programları da çalışmalarımıza dahil olurken ebeveynlik becerileri geliştirme konusundaki tüm eğitimlerimize de devam ettik. Bu arada 1996 yılında annelerle çalışırken şöyle geri bildirimler almaya başladık. “Biz çocuklarımızla ilgili pek çok şey öğreniyoruz burada ama evde bir de baba var. Ona da anlatsanıza bunları” dedi kadınlar. 1996 da “Baba destek programını” geliştirdik. Yani anlayacağın biz çocuğun yakın çevresini eğitim yoluyla destekliyoruz. Çok çeşitli iyi uygulamaları yaptıktan sonra bunları model olarak okul öncesi eğitim modeli gibi, ebeveynlik eğitim modeli gibi modeller olarak, iyi örnekler olarak sunuyoruz. Bunlarla ilgili pek çok araştırmayı da yapıyoruz bu arada.

SD: Siz aslında bir anlamda bir labirente girmiş durumdasınız? Çocuk eğitimi ile başlayıp bir anda olayın çocuk eğitimiyle sınırlı olmadığını, ebeveyn eğitimlerini de içermesi gerektiği gerçeğiyle burun buruna gelmişsiniz?

MC: Kesinlikle! Çiğdem Kağıtçıbaşı hocamızın yıllar önce yaptığı bir araştırması vardı: “Çocuğun değeri”. O araştırmalı 20 yıl sonra tekrar yaptı. Onu bulup sonuçlarını okumanızı isterim doğrusu. Çünkü çocukla ilgili her şey aslında bir politika. Çocuğu nasıl algıladığımız, hayatın içerisinde nereye koyduğumuz, çocuğa davranışlarımızı belirliyor. Çocuk hakları kavramı gelişti mesela. Çocuk koruma kavramı bir şekilde annesi babası olmayan çocuklarla ilgili ya da suça sürüklenmiş çocuklarla ilgili bir konu gibi algılanıyordu daha önceleri. Ama bunun böyle olmadığını, bununla sınırlı olmadığını biliyoruz. Bizim önceliğimiz fırsat eşitliği, henüz sorun yaşanmadan yapılabilecekleri hayata geçirmek, kurumsal düzeyde, toplumsal düzeyde çocuğu koruduğumuz için zorluklarla karşılaşma ihtimalini azaltmış oluyoruz büyük oranda. Çocuk koruma dediğimiz şey o yüzden çok geniş bir kavram.

Erken çocukluk dönemi maalesef bakıma indirgenmiş biçimde algılanıyor. Mesela anaokulu öğretmenlerinin çoğu kadın. Bunun sebebi de konunun bakım olarak algılanması. Halbuki mesele eğitim. Anaokulu öğretmenleri aslında müthiş değerli bir eğitim veriyorlar orada. Dolayısıyla biz annelere babalara yönelik eğitimlerimize devam ettik bu arada 2016 da genç kadınlar için bir eğitim programı geliştirdik: Hayat dolu buluşmalar. Hayat boyu bir öğrenme serüvenimiz var Sinan. Öğreniyoruz, sorular soruyoruz, mesela okul öncesi dönem neden önemli? “Nedircik yavrusu” deriz ya sorular sorar çocuklar. Öyle sorular sorarlar ki hatta ebeveynler bazen cevap vermekte zorlandıklarını söylüyorlar. İşte ebeveynlik tam da bu yüzden öğrenilen bir şey. Bizim programlarımıza dahil oluyorlar Yeri gelmişken duyurmak istiyorum, AÇEV youtube kanalımız var, ebeveynler için çok kısa, uzmanlarımız tarafından hazırlanan, “bunu nasıl yapabilirim” “buna nasıl cevap verebilirim” sorularına karşılık bulacakları eğitim içeriklerimiz yer alıyor. Tüm ebeveynlere AÇEV youtube kanalını takip etmelerini öneririm.

1997 yılında AÇEV UNESCO Asya temsilcisi oldu. Türkiye’de uygulanan ve iyi örnekler olarak görülen anne baba programları yurtdışında da uygulanmaya başladı. Çok sevindirici bir gelişme bu, 16 ülkede uygulanıyor şu anda. Bir yandan da okul öncesi eğitim modelimiz de Laos’ta uygulandı. Diğer ülkelerdeki Türkiyeli göçmenlere ya da kendi vatandaşlarının dillerine uyarlayıp uyguladılar.

2002 de TRT ile birlikte “Benimle Oynar mısın?” programı yapıldı. Burada özellikle önemli olan şu Sinan. Biz ihtiyaç analizleri yapıyoruz, önce pilot program uygulaması yapıyoruz, benim gibi birçok profesyonel o içerikleri hazırlıyoruz akademik danışmanlarla birlikte ve pilot çalışmanın ardından bu program ihtiyaca cevap veriyor mu diye bakıyoruz. Bir izleme değerlendirme ve araştırma birimimiz var. Gerekirse revizyonlar yapılıyor ve yaygınlaştırılıyor. Böyle bir bilimsel temelli yaklaşımımız var. Güncel sorunlara güncel verilerle güncel cevaplar vermeye çalışıyoruz. Çünkü gerçekten biz de öğreniyoruz. Hayat tamamen öğrenmeden oluşuyor. Ve bu arada hayat karmaşıklaştıkça yeni ihtiyaçlar da hasıl oluyor. Bak mesela 80’lerde okul öncesine erişim oranı %7’lerdeyken şimdi 3-5 yaş grubu için %48’e çıkmış durumda. Tabii %100’ü hedefliyoruz ve bunun için savunu çalışmaları yapıyoruz. “7 çok geç” kampanyamız vardı, muhtemelen en çok duyduğunuz programlarımızdan biri bu. 2005 yılında başladı ve 2 yıl kadar sürdü. Çok etkili ve işlevli bir kampanyaydı, “7 Çok geç” sloganıyla erken dönem çocukluk eğitimi konusunda toplumda önemli bir farkındalık yaratmayı başardık.