Sinan: Biraz da keyifli konulara geçelim. Çok yönlü bir kişiliğiniz var. Spor hayat biçiminize dönüşmüş gibi görünüyor?
Nesrin Nas: Sporu çok severim. Tenis hastasıyım. Eskiden haftada 2-3 kere düzenli oynuyordum. Şimdi haftada 1-2’ye indi. Zorluyor artık vücudumu. Ama o kadar seviyorum ki, şimdi biraz züppece gelebilir ama Wimbledon’a giderim mutlaka mesela… Başkası için eziyet gibi gelebilir, bütün gün arada çıkıp yemek yiyip dönerek tenis seyretmek. Ama seviyorum… Televizyonda tenis maçı varsa başka bir kanal açmam.
Sinan: Aktif siyasetten çekilince kendinize daha çok vakit ayırabiliyorsunuz tabii?
Nesrin Nas: Daha önce de tenise karşı merakım vardı ama tabii aktif siyasetteyken müzik dışında, kişisel zevklerime vakit ayıramıyordum. Ama Genel Başkanlıktan ayrıldığım gece İstanbul’a geldim, TV programına katıldım ve ertesi sabah raketi kapıp kendimi korta attım.
Sinan: Siyasetteyken sert bir görüntünüz vardı. Bu görüntü kaybolmuş?
Nesrin Nas: Gerçekten mi? Görüntüm sert miydi?
Sinan: Sertti.
Nesrin Nas: Ben siyasetteyken de popülizm tuzağına düşmedim. Düşündüklerimi, söyleyeceğimi söyledim. Herhalde çok az milletvekili genel kurul kürsüsüne çıkıp kendi hükümetinin aldığı kararların aleyhine konuşmuştur. Ben konuştum… 1-2 defa değil. Sürekli konuştum, eleştirdim açık açık. Madem siyaseti yapıyorum, yapabileceğim şey varsa adam gibi yapayım diye düşündüm. Benimle çalışanlar öyle çok da sert bulmazlar beni ama?
Sinan: “Adam gibi” ifadenize yapışayım hemen. Siyaset kadınları erkekleştiriyor değil mi? Erkekler dünyası çünkü?
Nesrin Nas: Çok erkek dünyası! Ama bu dünyada nasıl yer alacağınız biraz da size kalmış bir şey… Erkekleşmek? Şimdi tabii çok da rahat olamıyorsunuz. Eşim çok güler mesela. Siyaset döneminde çok korkunç giyiniyordun der bana…
Sinan: Eh haklı ama! O korkunç döpiyeslerden giyiyordunuz!
Nesrin Nas: Döpiyes işte! Cinsiyetinizi saklayan renkler, bol ceket ve uzun etekler!
Sinan: Galiba biraz kendinizi dinletme yolu olarak da kullanıyordunuz o ciddi kıyafetleri?
Nesrin Nas: Tabii, dikkati başka şeye çekmek istemiyorsunuz. Zaten az sayıda kadınsınız. İster istemez 550 milletvekili arasındaki 20 kadın çok görülür hale geliyor. Hal böyleyken bir de kıyafetinizle falan o görünürlüğü vurgulamak istemiyorsunuz. Zaten bu toplum kadınları çok da ciddiye almıyor. Sizi ciddiye almaları için illa bilginizi konuşturmak zorundasınız. Bu çok büyük bir baskı ve eşitsizlik aslında! Biz aday olduğumuzda, ben o dönem hatırlarım; üstümüzde de, altımızda da bir takım erkekler vardı… ANAP teşkilatlarından hiç kimse bu adam niye buraya geldi diye sormadı. Ama beni sorguladılar. Bu kadın kim, ne yapmış, ne biliyor, ne yapabilir. Herkesin gözü sizin üzerinizdeydi.. o nedenle hep ciddi olmaya çalıştım. Hep bilgiyle var olmaya çalıştım.
Sinan: Muhafazakar bir partide olmanın bir etkisi var mı bunda?
Nesrin Nas: Hayır hiç alakası yok. Bugün gidin CHP ile HDP ile konuşun, göreceksiniz durum hep aynıdır. Türkiyede siyaset biraz böyledir. Batı bile yeni yeni değişiyor biraz. Onlarda bile siyasi partideki kadın milletvekilinin birazcık açık kıyafeti haber olabiliyor.
Sinan: Erkeklerden iki kat daha fazla dikkatli olmanız gerekiyor?
Nesrin Nas: Aynı zamanda daha da çok çalışmanız gerekiyor.
Sinan: Aktif siyasette olduğunuz dönemle karşılaştırdığınızda, bir gelişme, açılma görüyor musunuz?
Nesrin Nas: HDP’nin başlattığı şey önemli. %50 kota uygulaması, eş başkanlık uygulaması önemli şeyler. Onlarda da dikkat edin, insanlar kadınları ciddiye alıyorlar ama HDP’li kadınlar, çok sert bir mücadelenin içinden gelen kadınlar. Geçmiş döneme kıyasla bir gelişme, bir yumuşama görüyorum kadınlar açısından.
Sinan: Kadının da erkeğin de devam eden aynı biat sorunu var ama?
Nesrin Nas: Açıkçası ben biraz da kendi cinsimi eleştiriyorum. Fakat Türkiye’de kadına yönelik bir özgürleşmenin, gelişmenin örneklerini de görüyorum. Özellikle kadınların uğradığı eşitsizlik, cinayetler, kadın dayakları konusunda çok duyarlı hale gelindi. Medya duyarlı hale geldi. Her şeyden önce haber olabiliyor kadına yönelik şiddet. Kadınlar bu konuda ayağa kalkabiliyorlar.
Sinan:: Ama ölmeye de devam ediyorlar?
Nesrin Nas: Evet, maalesef o doğru. Mesela ben milletvekiliyken Bingö’lden arka arkaya kız çocuğu intihar haberleri geliyordu. Oraya araştırmaya gittiğimizde gördüklerim karşısında dehşete düşmüştüm.
Sinan: Ensest?
Nesrin Nas: Evet! Ben ensestin bu kadar yaygın olduğunu milletvekiliyken öğrendim. Ama şimdi bizler anlatıyoruz. Bu biliniyor.
Sinan: Eskiden konuşulmuyordu da pek?
Nesrin Nas: Hiç konuşulmuyordu. Anneler de biliyor bunu üstüne üstlük. Ama çaresizlik öyle bir şey ki! Şimdi biraz daha iyi… Ama bir taraftan bir ilerleme sağlanırken, öbür taraftan “kadının fıtratı” deniyor, “kahkaha atmak yakışıksız” deniyor. “Hamile kadın sokakta dolaşmasın” deniyor… Samimiyetle söylüyorum, bunları nereye koyacağımı bilemiyorum. Yani bu, özgürleşmenin bir sonucu mu? İfade özgürlüğü mü? Yoksa toplumu belirli bir yere doğru zorla götürmenin bir sonucu mu? Oturtamıyorum bunu. O yüzden de bu konularda ahkâm kesmekten çekiniyorum. Araştırmacıların çalışmalarına bakmak lazım! Kadının durumu nasıl değişiyor? Dine, ahlaka, bilime bakış nasıl değişiyor? Sosyal değerler araştırmalarını dikkatle izlemek lazım. Tabii bu, 1-2 yıllık araştırmayla olmuyor. En az 10-15 yıla bakmak, jenerasyondan jenerasyona geçişi içeren bir zaman diline bakmak lazım.