Ulvi Yaman: Kronoloji de yanılmıyorsam eğer medya sektöründen sonra ilk profesyonel işin Türkiye’nin eğlence sektöründe çok önemli bir yeri olan Laila’nın Halkla İlişkiler ve İletişim işlerini üstlendin. Biraz o dönemin Laila’sının senin gözünden dinleyelim, sonrasında o yıllardan günümüze eğlence sektöründe neler değiştiğini soracağım. Pandemiden sonra kalıcı olan canlı müzik saat kısıtlamaları, yasaklanan festivaller, ne değişti? Bugün Türkiye’nin eğlence sektörünü nasıl görüyorsun?
Selma Semiz: Star’dan atılıp evde depresyonda yatarken sevgili dostum Şefik Öztek, o dönem Laila ile fırtına gibi esiyordu. Geldi beni evden çıkardı, Laila ofisine götürdü ve burayı birlikte yöneteceğiz dedi. 1 yıl sürecek bir maceraya adım atıp, Halkla İlişkiler Müdürü oldum. PR dünyasına girişim de böyle başladı. Halkla İlişkiler diplomam vardı ama Laila elbette inanılmaz bir tecrübe idi. 2002 yazıydı ve 2001 yılında Laila sadece İstanbul’a değil, tüm Avrupa’ya şöhreti yayılmış bir eğlence merkezi idi. Çok keyifli işler yaptık orada.
Gazeteciliğimi konuşturduğum bir dünya kupası yayınlarımız vardır mesela. O yıllarda kanallar kendi ekipmanlarının olmadığı yerlerden canlı yayın yapmak için link kiralardı, hatırlarsın. İHA’yı arayıp Laila’dan canlı yayın yapmak üzere link kiralamak istediğimde karşı taraf çok şaşırmıştı. Oysa proje çok netti, Milli Takım uzak bir ülkede ( hatırlamıyorum :)) kamptaydı ve önemli bir maçın önceki gününde Laila misafirlerine SMS ve o dönem için çok efektif kullandığımızı düşündüğüm Digitürk ekran mesajları ile, MİLLİ TAKIM İLE MAÇ ÖNCESİ CANLI YAYIN taahhüt etmiştik. Milli takım bu fikrimi onaylamıştı. Canlı Yayın kurulumu yapıldı. Ve Biz İstanbul’da akşam yemeği servisine hazırlanırken Milli Takım kampında kahvaltı vardı. Milli Takım oyuncuları ile Laila misafirlerine özel yayın yaptık, sohbet ettik, maç ile ilgili ciddi bir futbol yayını gerçekleştirdik. Bunu hem içeride misafir ettiğimiz basın mensupları çekti hem biz de sonra tüm yayını CD’ler ile tüm televizyonlara ilettik. Maç gün tüm ana haberlerde ve spor haberlerinde bu vardı!
Döneme gelince, gece eğlenmeye çıkmak makul ve güvenli idi! Bence şu anda en önemli sorun bu! Üniversite öğrencileri de gelirdi Laila’ya, iş insanları da…
Eğlence sektörü hala nasıl ayakta duruyor, hayretler içinde izliyorum! Ama Türkiye Akdeniz, Ege, Balkan, Karadeniz derken bir eğlence ülkesi! Bizim neşemizi çaldılar ama keyifli sofralarımıza, konserlerimize, kahkahalarla dolu salonlarımıza geri döneceğiz!
Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar kısıtlamaya bu hayat devam edemezdi! Bitmediysek sebebi var, 90ların 2000lerin eğlenceli ve keyifli hayatına döneceğiz tekrar! Çocuklarımız bizim gençliğimizdeki gibi keyifle yaşayacaklar hayatlarını… Bizler, gençliğimizdeki keyifli sofraları kuracağız, keyifli müziklerimizi dinleyeceğiz!
Ulvi Yaman: İki binli yılların başında BKM maceran başlıyor. Ağırlıklı olarak kültür/sanat iletişimi ile ilgilenmen bu yıllara dayanıyor diyebilir miyiz? İki binli yılların başları da kültür/sanat anlamında özellikle İstanbul’un oldukça yoğun olduğu yıllardı, gerek yerli sanatçıların üretimleri gerekse yabancı sanatçıların turnelerinin İstanbul ayakları, turne dışı konser ve etkinlikler. Hatırlıyorum, 90’lı yıllar ve iki binli yılların başında İstanbul’da her gün, her akşam iyi bir etkinlik olurdu, neye gideceğini şaşırırdın program yapmaya kalktığında. Hafta sonları sadece İstiklal Caddesindeki mekanlardaki etkinlikler bile oldukça göz alıcıydı. Sonra ne oldu da bu grafik düşmeye başladı? BKM ve o dönemin kültür/sanat hayatını nasıl gördüğünü senden dinleyelim mi?
Selma Semiz: Birinci yılın sonunda Şefik ile yollarımızı ayırdık bir süre “freelance” işler yaptım, Dilek Hanif ile moda konusunda iletişim yaptım, maden ocağı açılış organizasyonu gibi değişik işlerde organizasyon yöneticiliği yaptım. Sonra bir gün dedim ki, ben en çok sinema, tiyatro, konser iletişimi yapmayı seviyorum. O yıllarda sanırım buna “iletişimi yapmak” da demiyorduk, bu alanlarda haber üretmeyi seviyorum demişimdir bence:)
Bunların da o yıllarda tek elden haberini koordine eden bir sistem yok. Konserlere gidiyor gazeteciler, organizasyondan biri sahne önüne alıyor, çekim yapılıyor, sonra herkes bilgiye kendi imkanları ile erişmeye çalışıyor. Elimize bir bülten verilmiyor. Biri toplu halde bu bilgiyi verse de gazeteciler ellerinde bilgi ile bu haberleri takip etse, film setlerine girmek için gazeteciler tek tek uğraşmasa da film adına haber olacak sahnelerin olduğu günlere gazeteciler davet edilse ne güzel olur! (Farkındaysan şu an tüm bunları yapan onlarca şirket var ama 2003 yılında henüz tek işi bu olan ve önden haber üretimi yapan şirket yoktu) Bu işlerin üretiminin hepsini birden de en çok BKM yapıyor. Ben gidip onlara diyeyim ki, sizin işlerinizin ortaya çıkmasından sonra değil, yapılmadan önce haberlerini organize etmeye talibim! Bu arada araştırma yaptım, BKM Açıkhava’da diye konserler yapmışlar, konser öncesi sadece ilanlar var, konser sonrası da gelen ünlülerin haberi var. Konserin içeriğine dair haber yok. Oysa ben ATV’de muhabirlik yaparken de, Rumeli Hisarı Konserleri’ni konser gerçekleşmeden önce haber yapmak için çok uğraşırdım. Haber yöneticilerime izleyicimizi konserden haberdar etmeden, bu konser yapıldı diye karşılarına çıkmamamız gerektiğini anlatırdım. Sonra döner Mustafa Oğuz’u arar, misal Kayahan konserinden önce Kayahan ile konuşalım, yeni şarkı söyleyecek mi, sürpriz şarkı. Konuk var mı, bize anlatsın, seyirciye haber verelim bu konseri derdim. O dönem, bu öyle hemen üzerine atlanan bir fikir değildi, sürekli ofise not bırakırdım. Sonra döner Kayahan’a ulaşır ondan talep ederdim falan, haber yapmak için bir ulaşabileceğimiz tek adres yoktu. Sanatçıların basın danışmanları vardı ama konser gibi konularda ön haber yapma fikri yoktu ortalıkta.
Neyse, ben bu fikirlerle Necati Akpınar’ın karşısına geçtim, o da beni işe aldı:)) Böylece BKM Medya Direktörü olarak yolculuk devam etti. Hayatımın en eğlenceli ikinci dönemi başladı. Vizontele Tuuba ile başlayan sinema filmleri her yıl sayısı artarak devam etti, kışları tiyatro oyunları ve sinemalar, yazları Bodrum, Çeşme konserleri, Türkiye ve Avrupa turneleri ile sürekli gezdiğim, sürekli kucağımda bilgisayar ile bülten yazıp fotoğraf seçtiğim ama daima çok çok çok eğlendiğim, keyifli ve çoooook yorucu yıllar yaşadım. Çok Güzel Hareketler projesinin ilk gününden o genç oyuncuların ülke çapında şöhretler oldukları yolculuğa eşlik etmek, Hokkabaz, Organize İşler, Beynelmilel, Eyvah Eyvah serileri gibi unutulmaz işlerin her anına dahil olmak, dünyanın en ünlü isimleri ile konserlerin iletişimi yapmak inanılmaz keyifli bir süreçti. Lenny Kravitz elden ele omuzlar üzerinde Kuruçeşme Arena’da tarihi bir fotoğraf verirken oradaydım, Madonna TT Arena konseri için 15 gün statta yaşadım! Sting’i konser provası yaparken defalarca dinledim, Roger Waters prova yaparken göz göze şarkısına eşlik ettim, Rihanna deniz yoluyla kulise girerken çıkan arbedede birinin omuzundan atlayıp basının çekim yapmasına engel olmaya çalışanları durdurmaya çalıştım ve günlerce haberlerde yayınlandım:)) Tam sahnenin önünde basının çekim yapmasına eşlik ederken ve bitmeyen bir keyifle Sezen Aksu’yu dinlerken, kendimi sahne üzerinde yere kapaklanmış Sezen Aksu’yu korumaya ve olan biteni anlamaya çalışırken buldum. Ozzy Osbourne çekim yapan gazetecilerin üzerine shovun bir parçası olarak köpük sıkarken, arkadaşlarımın makinalarına bir şey olacak diye aklım çıktı, köpükleri temizlemek için üzerimizdekileri çıkarıp silip, can havliyle basın odasına koşuşumuzu hiç unutamam! Kıbrıs’ta Tarkan konseri yaparken, Tarkan’ın odasına kamerasıyla birlikte sarkıtılan kameramanı almaya gidişimi de unutamam. Çok Güzel Hareketler Bunlar ilk Ankara gösterisinden çıkışta tüm salonun, yani üç bin küsur kişinin kulis kapısında fotoğraf çektirmek için beklemesini de unutamam! Hükümet Kadın setinde Demet Akbağ’ın at arabasından devrildiği an yaşadıklarım da aklımda… Anılarımı hatırlamak için bile oturup çalışmam lazım… Yılda 365 gecenin 250’sinde bir etkinlikteydim yıllar boyunca, hatta yaz aylarında aynı anda 2-3 şehirdeki etkinliğin basın organizasyonunu telefonla koordine ederdim. Çok önemli işler aynı geceye geldiğinde İstanbul’da bir konserin başında olup, ara olmadan havaalanına gidip, Bodrum’a uçup, Antik Tiyatro’daki bir konser veya gösterinin sonuna yetişmişliğim var mesela…