Ulvi Yaman: Zor bir sektördeyiz, çalışma saatleri anlamında söylüyorum, akşam etkinlikleri, seyahatler, iş yemekleri, turneler vb. Bir yandan da annelik… Zor oldu mu? Nasıl oğlanla ilişkiniz? Nasıl vakit ayırabiliyorsun?
Selma Semiz: Ben hayatın bana göre akmasını sağladığım dönemde 43 yaşımda anne oldum. Dört aylıkken turneye geldi, beş aylıkken Harbiye’de konserleri gördü, kuliste uyudu. Birlikte çok eğleniyoruz, çok seyahat ediyoruz. Benim kurallarıma uyması gerektiğini bilen, ama kendi kararlarını da sonuna kadar savunan, çok bilmiş bir zamane çocuğu. Aşırı müzakereci, her konuda çok sağlam argümanlarla tartışıyoruz ve bu haliyle çok eğleniyorum! Tüm iş çevrem alışkın benim oğlumla bir yerde olmama. Kendime böyle bir lüks alan yarattım, galaları da yaptık, film setlerine de gittik. Bir geceden uzun kalacağım tüm seyahatlerimde gece birlikte uyuduk, sabah birlikte uyandık. Ben çalışırken o otelde, sette vakit geçirdi dadısı ile birlikte. Her yere gider, kendini anlatır, özgüveni yüksek bir çocuk oldu bu sayede.
Ulvi Yaman: Sanki işin başından aşkın değilmiş gibi bir de TÜRSAK’ın yönetim kurulana girdin yakın zamanda. Geçmişte dönem dönem çalıştığım için iyi biliyorum, bence çok önemli bir kurum. Neler planlıyorsunuz Türsak olarak, yeni projeler var mı?
Selma Semiz: Türsak ile Altın Portakal yapmıştım, pekçok farklı organizasyonunda da ya basın mensubu olarak ya sanatçı tarafı olarak yer almıştım. Ama geçen yıl Türsak Başkanı Cemal Okan’ın daveti ile yönetim kuruluna katıldım vakıf ekibinde yıllardır tanıdığım arkadaşlarım yer alıyor. Yönetim kurulunda da filmlerini üstlendiğim yapımcılar var. Vakıf kötü ve zor dönemler atlattı. Ama şimdi düzenlediği etkinlikler ile hem çok faydalı işlere imza atıyor, hem de eski parıltılı günlerini yaşıyor. Sinema adına çok değerli isimleri yan yana getiren bir dönem içindeyiz ve senaryo yarışmaları, öğrenci bursları, şimdilik beş tane olan ama sayısı artacak festival organizasyonları ile Türk Sineması’nın hem hafızasını hem kalbini barındıran bir yapı Türsak Vakfı.
Ulvi Yaman: Bir başka şapkan da menajerlik… Seni ve işini olması gerektiği gibi yapan bir çok menajeri ayrı tutuyorum ama profesyonel yaşantımdan biliyorum, bir çok menajer aslında sadece bir nevi sekreterlik yapıyor, teklif ver, tarihleri kontrol et vb. Yurt dışında gördüğümüz şekilde iletişimden imaja, kriz yönetiminden stratejiye kadar aslında bir çok yapılması gereken iş yapılmıyor. Türkiye’de menajerlik işin nasıl yorumluyorsun?
Selma Semiz:Türkiye’de işini iyi yapan arkadaşlarım lütfen üzerine alınmasın ama, kuralı, sınırı bulunmayan ve tanımlanması da gittikçe güçleşen bir yapıya dönüştü maalesef. Elbette özelikle oyuncu menajerliği anlamında dünya çapında işler yapan ajanslar ve önemli menajerler var. Ancak şu an kuralsızlık ve kaosun da olduğu bir gerçek. Müzik tarafında ise, maalesef daha fazla sorun görüyorum. Ama yoluna girecektir. Oralarda da meslek birlikleri ile, sağduyulu ve eğitimli insan gücü ile yol katedilecektir. Bu biraz da iki taraflı bir sorun. Etik kurallar oturmadı ve biraz sanatçı tarafı, menajerlik tarafı kadar dünya gerçeklerine hakim değil maalesef…
Benim yaptığı menajerlikten ziyade marka müdürlüğü. Demet Akbağ’a bir kariyer ben çizmedim. Kendisi zaten dünya çapında bir yetenek. Ama var olan markasını koruma işinde fena değilim, 20 yıldır hem onu temsil ediyorum hem de birlikte abla – kardeş ilişkimiz var. Kız kardeşi Sevgili Sedef İybar’ın deyimiyle ben de küçük kız kardeşim.
Ulvi Yaman: Bu kadar işin arasında kendine vakit ayırabiliyor musun? Seyahat etmeyi çok sevdiğini biliyorum, Paris’in senin için ayrı bir yeri var. Kendine vakit ayırabildiğinde neler yapıyorsun?
Selma Semiz: Son 5-6 yıl hırpaladı hepimizi. Ama hayatımda ilk gittiğim yurtdışı seyahat Paris’e olmuştu ve ben şehre aşık oldum. 30 yıldır gidip geliyorum, hala görmediğim çok yer var. Şimdi oğlumla gidip keşfediyoruz. Atina ve tüm Yunanistan benim için emeklilikte yerleşilecek Ege kasabası. Ben karşı kıyıdan bakacağım bu tarafa. Gezmeye, uçaklara bayılıyorum. Umarım oğlumla tüm dünyayı gezme fırsatım olur.
Günlük yaşam içinde ise, kendi kendime kalmayı, kendimle vakit geçirmeyi çok severim. Oğlum yanımda uyurken, o diziden bu diziye atlayayım, sonra sosyal medyada okumalara dalıp, dur o konuyu da araştırayım, bu konuya da bakayım derken, saatlerimi geçiriyorum. Gece hayatında 25 yıl sanırım, aksamadan coştum gittim, artık sakinlik seviyorum. Çok yakın dostlarla sohbet dolu masalara doyamıyorum. Umarım hayatımızı böyle keyifli masalarda, huzurlu konserlerde geçirir, evlatlarımızın başarısı ile gurur duyar, canımız istediğinde istediğimiz seyahate çıkabiliriz.
Son olarak şunu eklemem lazım, hikayenin en başına dönerek: Öyle bir günde okuldan ATV’ye yollanmadım. Şimdi gençlerin önünde seçenek çok network oluşturmak çok daha kolay. Ben, ilkokulda muhabirlik hayalleri, ortaokulda basın yayın yüksekokulu hayali, lisede halkla ilişkiler okumuş bir gazeteci olma hayali ile çıkmıştım bu yola. ATV’ye staja gönderilene dek de, Şehir Tiyatroları’na gidip kendimi tanıttığım, oralarda çevre edindiğim, okulun tiyatro kulübünde yöneticilik yaptığım, tiyatro bileti satıp, öğrencilerle oyuncuları buluşturan söyleşiler düzenlediğim, okulda şenlik organizasyonu yaptığım, Marmara İletişim Radyosu kurmak için bağışlar topladığım, TRT spikerlerinin radyomuz için sınav yapmasını sağladığım bir iş listem var okul yıllarımda.
Üniversite arkadaşları, okul yıllarında edinilen network de çok önemli! En yakın arkadaşlarımdan biri, sen de o grubun halkalarından birindeydin, Canım Birol Akbaba, Tarkan ile lise arkadaşı olmasa müzik sektörüne girmeyecek, arkasından bizi de taşımayacaktı belki de…
Onunla birlikte İstanbul Plak ile tanıştım. ATV öncesi bir yaz Unkapanı’nda ofisteydim. Sonra Mirkelam çıktı ben onun basın danışmanlığını yaptım. Hatta ATV’de kadroya girdiğimde geceleri çalışıyordum. Kahvaltı Haberleri’ni hazırlayan ekipteydim ve haberlerin seslendirmesini de yapıyordum. Bunu sonra gündüze geçince de uzun zaman yaptım. Ama gece mesaisi sabah 9da bitince ya okula ya Unkapanı’da gidiyordum, hem öğrenciydim hem iki işi bir arada yapıyordum. Arada bir dönem mesela, Windows 95 Fuarı’nın basın danışmanlığını yapıp, orada radyo etkinlikleri falan düzenlemişliğim de var.
Diyeceğim o ki, gençler ne yaparak keyif aldıklarını bulsunlar, oradan mesleklerine erişirler… Umarım herkes sevdiği işi yaparak yaşayabilir…
Ulvi Yaman: Çok teşekkür ediyorum vakit ayırdığın için, İstanbul’a geldiğimde eski ekip tekrar buluşup içmek üzere o zaman diyerek röportajı bitireyim