Çay bahane, kitap ve dostluk şahane…

0
388

Moda Kitap hikayesi başlıyor… Hazır kitaptan bahsediyorken sormak istiyorum kitap lazım mı?

Ulvi Yaman: Sosyal Medyayı çok aktif kullanıyorsun, diğer kitapçıların, sahafların, yayınevlerinin kullanmadığı kadar –ki bildiğim kadarıyla ciddi bir satışı da sosyal medya üzerinden yapıyorsun. Yeni müşterilerle de sıklıkla orada tanışıyorsun, biz de twitter üzerinden tanışmıştık yıllar önce, kimi zaman sadece kitap müşterisi olarak kalıyor kimi ise benimle olduğu gibi zamanla arkadaşın, dostun oluyor. Neden diğer kitabevleri, yayıncılar, sahaflar bunu başaramıyor? Seni farklı kılan ne?

Hakan Tunç: Benimki bir başarı ise, bu ardında yatan samimiyetten, gerçeklikten geliyor. Kitapların pahalılığını okuyucu/takipçilerle birlikte seslendiriyorum. Gündemdeki konularla onlar kadar ilgili ve takipçisiyim. Onlar kadar küfrediyor, onlar kadar gülüyorum. Onlar gibi canım sıkılıyor, bir o kadar da heyecanlıyım… Gelin çayımı için, tanışalım derken bunu içten ve samimiyetle söylüyorum. Geleni ağırlamayı seviyorum. Gelenle o çayı içmeyi, hikayesini dinlemeyi, kendi hikayemi anlatmayı seviyorum. Çoğu zaman konu kitaba bile gelmiyor. Ama dükkandan çıkarken cebindeki tüm parayı kitaba yatırmış olduğunu, üstüne üstlük itibarına borç yazdırıp çıktığını eve vardığında fark ediyor. Bunu da seviyoruz. Okuyucu ihtimal, olayın çaya kadar olan kısmını seviyordur, evdeki bu aydınlanmadan zaman zaman namesut olmuştur.. Velhasıl onlarla sıcak, samimi ve gerçek bir ilişkim var. Onlarla ilişkimiz “siz bize yazın biz size döneriz” gibi değil, “gel çayımızı iç, çözeriz” diyorum, Bu gelmeler mümkün değilse süreçleri beklemeden, çoğunla alternatif çözümlerde karşılıklı iştişare ile en kısa sürede çözmeye gayret diyoruz.

Bir nokta daha var, birçoğu Moda Kitap’tan/benden sonra girdi sosyal medyaya, çoğu yayınevi, kitabevi, sahaf bizim sosyal medyadaki varlığımızı görüp girmekle kalmamış, taklide varan paylaşımlarda bulunmuştur. (Bunu ukalalık olarak almasınlar lütfen, bu böyle olduğu için söylüyorum. Ayrıca birilerine bu konuda ilham olmuş, yol açmışsam herkesten çok ben seviniyorum, mutlu oluyorum. İnsanların hayatına dokunmayı, onları olumlu anlamda etkilemeyi seviyorum.)  Çoğu bu sosyal medya mecralarını ya çalışanları aracılığıyla ya da dışardan aldıkları bir hizmet olarak yürütüyor, böyle olunca da sahicilik bitiyor, bir işe dönüşüyor. İş başka bir şey, aşk başka bir şey. Aşkla yapılan ile görev olarak yapılan iş bambaşka sonuçlar veriyor. İletişim uzmanı olarak bunu sen benden iyi biliyorsun.

Bu arada dost olmadan önce daha çok kitap alıyordun, niye şimdi almıyorsun? Neredeyse iki yıldır 2 kitap almadın! Başka yerden alıyorsan söyle kızmayacağım. Ölümü gör söyle!

Ulvi Yaman: Sosyal Medyada farklı bir karakter oluşturdun, huysuz, aksi, ukela, paragöz, tüccar, burnundan kıl aldırmayan, agresif bir kitap satıcısı görüyor seni tanımayanlar. Aslında dünya tatlısı bir herifsin. Neden böyle bir personaya ihtiyaç duydun. Alışıldık bir yöntem değil çünkü, herkes sosyal medyada sevilmek, ilgi görmek, beğenilmek isterken sen tam tersi itici bir karakter olarak var olmaya çalışıyorsun…

Hakan Tunç: Soru soru içinde, bildiğin soru sarmalı. Şöyle diyeyim, bazılar noktaları hem kısaca geçmiş olayım. Öyle dünya tatlısı sayılmam aslında ama yer yer huysuzluk, aksilik, ukalalık, tüccarlık ettiğim oluyor. Yerine göre diyeyim. Paragöz hiç değilim, agresiften ziyade fevriyim. Okuyucu bana kitap sorup, fiyat bilgisi verdiğimde internette daha ucuz diye çıkış yapınca ben de aynı havada “oradan almanızı öneririm” diyorum. Müşteri hep haklıdır mottosuna katılmıyorum, okuyucu/müşteri genel olarak dışarda (evde, işyerinde, okulda yeri geliyor minibüste bile) yaşadığı hüsranları (ego hasarlarını) bizim gibi esnafta (küçük işletmeler üzerinde) onarmaya çalışıyor, ben bunu sevmiyorum. Herkese kuzu, bize aslan kesilmesini kabul etmiyorum. Barkod okuttuğu herhangi bir mağazada bana yaptığı atarın binde birini yapmıyor, yapamıyor. Orada uslu uslu kartını verip geçiyor ama bana gelince car car car… Kusura bakmasın okuyucu ama onda ego varsa bende de var. Bu söylediğim belki hoşa gitmeyecek, söylerken kulağa agresif geliyor ama okuyucunun kendisi için beklediği empatiyi ben de bekliyorum.

Sorunun ikinci kısmına ayrıca gelecek olursak, “herkes sosyal medyada sevilmek, ilgi görmek, beğenilmek istiyor” ama benim öyle bir hedefim hiç olmadı. Bu persona mevzusu seçtiğim, kurduğum bir şey değil; olduğum bir şey. Rol yapmıyorum, yazdıklarım da olduğum gibi gerçek ve samimi, kızıyorsam kızıyorum, gülüyorsam gülüyorum. Kitap satınca, okuyucu gelince mutlu oluyorum. Okuyucu gelmeyince, kitap satmayınca üzülüyorum. Kitap alın huzur içinde çözülsün her şey…

Son olarak eskiden daha sevimliydim, çocukluk fotoğraflarımı görsen inanmazsın, ne kadar tatlıydım bir bilsen…

Ulvi Yaman: Uzun yıllar iletişim sektöründe olan biri olarak şunu gözlemliyorum; çok ama çok zor bir işi başardın, Moda Kitap sadece bir kitapevi, sahaf değil, insanların çay içmek için, Kadıköy’de dolaşırken soluklanmak için, arkadaşlarıyla buluşmak için, oturup kitap okumak için, bir köşede oturup çalışmak için hatta benim ara sıra yaptığım gibi toplantılarını yapmak için uğradığı bir yer, sosyal bir mekan oldu zamanla. Nasıl başarabildin bunu? Bilinçli bir tercih miydi?

Hakan Tunç: Aslında bunun için özel bir şey yapmadım. Sahafların/kitapevlerinin eski kimliği böylesi bir yerdi; kitap bakmak için uğradığın, bir tanıdığa rast gelirim diye gittiğin, kitap üzerine birkaç kelam etmek için yolunu düşürdüğün, kitapla herhangi bir şekilde ilişki kurmuş insanların uğrak yeri/durağı… Ben bunun azaldığını, kaybolmaya yüz tuttuğunu fark ettim, kendi üslubumla birleştirip Moda Kitap’ın bir özelliğine/güzelliğine dönüştürmeye çalıştım. İnsanları ağırlamayı, misafir etmeyi, onlarla tanışmayı, onlardan öğrenmeyi, onlara kendi bildiklerimi aktarmayı seviyorum. Ve bu sevmeler toplamı bir diyalog yaratıyor. Bu diyaloglar bir iletişim ağı oluşturuyor, bu ağ zamanla kitaba dönüşüyor.

Yeri gelmişken, çocukken misafirlerden nefret ettiğimi söylemeliyim. Çünkü misafirlerin bizim eve gelmesi, bizde keyif yapmaları çocukluğumun oyun zamanlarından çaldıkları zamanlara eşitti. Onlar yüzünden kendimi arkadaşlarımdan uzak görürdüm. Arkadaşlarım türlü oyunlar oynarken ben: çay getir, yemek getir, su getir, gele bak atı yemini yemiş mi, hele koş bakkaldan şunu al, bunu al… Ardı arkası kesilmeyen istekler silsilesi… Çocukken nefret ettiğim bu misafirleri yetişkin oldukça sevdim. Kıymetli bir değer olduğunu fark ettim.

Boş dükkan bana keyif vermiyor. Nerde boş bir dükkan görsem huzursuz olurum. Çünkü dükkan dediğin bir şekilde insan akışı olan bir mekan, sosyal bir yerdir… O nedenle iletişim, paylaşım her şeydir. Benim için de Moda Kitap için de.

1
2
3
4
5
6
Önceki İçerikO artık tüketici değil üretici
Sonraki İçerikCOVID- 19 Sonrası İçin Önceyi Anlamak
1966, İstanbul doğumlu. Marmara Üniversitesi, Basın-Yayın Yüksek Okulu,Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Radyo ve Televizyon Bölümü’nde yüksek lisans yaptı ve doktora çalışmasına devam etti, tez aşamasında ayrıldı. 1984-1989 yılları arasında, bir yandan okurken bir yandan Toros Mühendislik şirketinde İthalat ve Pazarlama Müdürü olarak görev yaptı. , yine aynı yıllar arasında UNESCO’ya bağlı, kar amacı gütmeyen uluslararası programlara sahip “The Experiment In International Living in Turkey”de Program Koordinatörlüğü görevini yürüttü. 1991 yılında Şeker Sigorta’da Reorganizasyon, Pazarlama ve Reklam Müdürü olarak mesleki kariyerine başladı. 1993 yılında Oyak Sigorta’da Reklam Müdürü olarak görev aldı. Dream Design Factory’de 7 yıl Genel Koordinatörlük, (dDf'teki son 3 yılında dDf’nin yan kuruluşu olan dda, Dream Design Advertising’de Müşteri İlişkileri Direktörlüğü) Capital Events’de 2 yıl Genel Koordinatörlük görevlerinde bulundu. 2003 yılında X-event’in kurucu ortaklarından biri olarak, şirketinin genel koordinatörlük görevini üstlendi. 2005-14 yılları arasında Farkyeri Reklam Ajansının Kurucu Ortakları arasında yer aldı. Ulusal ve uluslararası müşteriler için yüzlerce başarılı projeyi hayata geçirdi.Reklamcılık ve Etkinlik Yönetimi alanlarında bir çok ödül aldı. İstanbul Modern Sanatlar Galerisi’nde Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptı. Doğrudan Pazarlama İletişimcileri Derneği Genel Koordinatör olarak görev yaptı. Çeşitli kitap projelerine katkıda bulundu, çeşitli dergi ve gazetelerde yazı, araştırma ve makaleleri yayınlandı. Halen bir çok ajans ve markaya danışmanlık vermektedir. TTNet'in "Yaratıcıya Destek, Yaratıcı Ekonomiye Destek" projesinin eğitmenlerinden oldu. 2006-2011 yılları arasında Bilgi Üniversitesi, Reklamcılık Bölümü’nde, “Etkinlik Yönetimi” dersleri verdi. Fenerbahçe Kulübü, Yüksek Divan Kurulu Üyesidir Specialties: Advertising, Event Management and Marketing, Special Project