Çay bahane, kitap ve dostluk şahane…

0
388

Ulvi Yaman: Kitap satılan diğer metalardan farklı bir özellik taşıyor, örneğin kitap çalmak bir giysi çalmak gibi kötü algılanmıyor, -kitap çalanlar var mı hala, benim gençliğimde çok yaygındı? Kitap satan bir dükkan bir ticari işletme gibi algılanmıyor, okuyucu fiyatı pahalı bulup söylenebiliyor, indirim yapmadığın zaman söylenebiliyor, kırılabiliyor. Hediye et istiyor. Başta Anadolu okulları olmak üzere sürekli bir kitap bağış talebi geliyor, biliyorum. Bu bağlamda zor bir iş mi kitap satmak?

Hakan Tunç: Öncelikle her işin kendince bir dünya zorluğu var. O nedenle kitap satmak zor demek diğer sektörlerde çok kolaymış gibi bir yola çıkmasın. Kitap satmak kolay demek de istemiyorum. Dediğim üzere hem kolay hem zor. Hem herkes için ihtiyaç hem türlü zaman ve koşullarda ilk vazgeçilen şey.

Kitap çalmak giysi çalmak gibi algılanmıyor diyorsun, haklısın ama bu bir şekilde kitap çalmayı, daha genel anlamda “çalmayı” normalleştirmeye varıyor. Ve bu normal bir şey değil. Hepimiz yaptık. Giysi çalanı neden kötü algılamıyoruz, onunki de bir ihtiyaçtan, bir tür “kamulaştırma” değil mi? Valizlerle kitap fuarlarına gidip valizlerce kitap çalıp dönmek, sonra çalınan bu kitaplar üzerinden sanki gurur duyulacak bir şeymiş gibi övünçlerle türlü ortamlarda bunu anlatmak normal mi? Kitap çalan insanların ve bunu başka bir şey çalmak gibi kötü algılamayan insanların çok olduğunu düşünüyorum. Bir de bu kitap çalanların “büyüklerden çalıyorum, küçüklerden alsa çalmıyorum” savunması var. Tamam iyi güzel de canım kardeşim, o küçüklerden gidip kitap aldığını neden övünerek anlatmıyorsun da çaldıklarını güzelliyorsun!

Bu arada Moda Kitap’da kitap çalmak serbest ama yakalarsam gebertirim. Ayrıca ikinci bir yolumuz daha var: Kitap hepimiz için çok elzem bir şey biliyorum. İstediği her kitabı alamayabiliyor insan, hak veriyorum. Diyorum ki, çalma, gel dükkanda bir çayımızı, kahvemizi iç, bu esnada da otur o istediğin kitabı karıştır, oku.  Ama çalma!

Kitabevleri diğer işletmeler gibi algılanmıyor diyorsun, haklısın. Nazımızın geçtiği yerler olarak tanımlasak yanlış tanımlama olmaz. Ama işletme işletmedir. Devlet fırıncı ile kitapçıyı, çaycı ile beyaz eşyacıyı ayırmıyor. Mal sahipleri de ayırmıyor. Vergiler de aynı şekilde… Nerede başlıyor ayrım biliyor musun, hani şu “milletin .mına koyacağız” diyen firmalar gibiysen o zaman fark ediyor. Çünkü o zaman milyarları aşan vergileriniz affediliyor ama siz 3 ay bağkur ödemenizi yapamayınca sağlık hizmetinden muaf olabiliyorsunuz. Okuyucu bizi nazının geçtiği yerler olarak görüyor hakkıdır. Kitapla kurduğu bağ kolay kurulan bir bağ değil. Ama kitabevlerine/sahaflara çemkirirken en azından bizim de ödemek zorunda olduğumuz kiralar, faturalar, ödemeler; bakmakla yükümlü olduğumuz ailelerimiz olduğu unutulmasın.

Hiçbir sahaf, kitapçı yoktur ki kitap hediye etmesin. Büyük sermaye zinciri dükkanları saymıyorum. Ülkenin her yerindeki sahaflar/kitabevleri okuyucularına kitap hediye etmekle kalmıyor, türlü imkanlar sunuyor. Her biri birbirinden değerli meslektaşlarım var. İzmir’de selde kitaplarını kaybeden meslektaşına kitap bağışlayan mı dersin, okuyucu için askıda kitap uygulayan mı dersin, okullara veya bir şekilde kitaplara ulaşamayan kişilere kitap gönderenler mi dersiniz. Hepsinin küçük bütçelerle zar zor geçim sınırlarında bunu yapmaya çalıştıkları unutulmasın…

Okuyucu bu söylediklerime kırılmasın, incinmesin. Onlar bizi nazlarının geçtiği yer olarak görüyorsa biz de onları farklı bir şekilde görmüyoruz. Biz de onları yakınımız olarak görüyoruz. Bu söylediklerim onlara küçük bir sitem.

Ulvi Yaman: İçerikten, yazardan bağımsız ticari olarak soruyorum, yine bir linç yemeyelim 🙂 Tüm zamanların en çok satan kitapları hangileri, yani hangi kitaplar, yazarlar gelse hemen dükkana koyarsın ve hemen satılır diye düşünürsün, hangi kitapları dükkana sokmak hayatta satmaz yıllarca rafta duracak dersin?

Hakan Tunç: Sondan başlayayım. Kişi yolunu şaşırmamışsa, bizi biliyorsa dükkana gelip dini kitap sormaz. Bizde yok, tesadüfen kitap yolunu şaşırsa da yıllarca satılmaz ihtimal. Yanlış anlaşılmasın, nitelikli inceleme, araştırma din ve inanç kitabını kast etmiyorum. Abidik gubidik incelemeden araştırmadan uzak, haybeden, işkembeyi kübradan atılarak yazılmış kitapları diyorum.

Ayrıca, bu çok satan kitap olayı da ayrı bir illüzyon. Kim neden, nasıl bu kadar çok satılıyor anlamak mümkün değil. Bazısının pazarlama stratejisi adı altında okuyucuyu manipüle etme organizasyonları olduğunu düşünüyorum. Zincir mağazalardaki çok satan raflarının nasıl yapıldığını bağımsız bir kurum araştırsa bu listeler, raflar baştan sona değişir sanıyorum. Neyse linç yemeden bu toptan çıkayım hemen.  Ülkemiz sınırları için Orhan Pamuk, Elif Şafak, Ahmet Ümit, Sabahattin Ali, Sait Faik, Zülfi Livaneli ilk aklıma gelenler. Dünya genelinde de Dickens, Dostoyevski, Tolstoy, Balzac, Tolkien, Saint Exupéry, Grange, Agatha Christie, Dan Brown, Sallinger, Paulo Coelho, Nabokov…

Dükkana satılır diye koyduğum kitapların çoğu kısa sürede satılıyor. Çünkü o kitabı çoğunlukla incelemiş oluyorum ve bilgi sahibi olduğum kitapları ilgilisine kolaylıkla verebiliyorum. Okuyucularımızı artık tanıyorum diyebilirim. Müdavimlerimizin genelde ilgi alanlarını biliyorum. Toplu kitap alımlarımızda, daha ayıklama ve tasnif yapılırken bile yüzde 20-25’ini satmış oluyorum. Misal dükkana kitap geldiğinde, sende ne olduğunu ne olmadığını kabaca biliyorum. O nedenle sana söylemesem de koyuyorum bir kenara geldiğinde bunlar senin diyorum. Ya da direk meraklısına kargo ediyorum. Henüz bu bende var, neden gönderdin, ben bunu okumam, ilgilenmiyorum diyen bir okuyucumuz olmadı. Onların ensesindeyim. 🙂

Ulvi Yaman: Bir de cinsiyet ayrımcılığı yapalım, yukarıdaki sorudan linç yemezsek bundan yeriz, kadın erkek olarak ayıyırsan kadınların en çok okuduğu yazarlar ve erkeklerin en çok okuduğu yazarlar hangileri?

Hakan Tunç: Bunu soruyu şöyle sorunsuz bir mecraya çekeyim. Linç yeterince yedim. Kadınlar son zamanlarda daha çok toplumsal cinsiyet konularına ilgi gösterip, o çerçevede okumalar yapıyor. Buradaki okuma ve ilgi artışı, erkek okuyucuya da kendine bir çekidüzen verme şeklinde etki ediyor. Erkeklerin de bu konuya merakları artmış durumda.

Son olarak da şunu söyleyeyim az evvel de dediğim gibi okuyucularımızın çoğu iyi kitap peşinde olduğundan çok satanlardan ziyade merakı ve ilgi alanı çerçevesinde kitap arıyor ve alıyor. Bu çok satanlardan ziyade araştırma, inceleme, düşünce, sosyoloji, edebiyat ve sanat alanlarında iyi, nitelikli kitapları öne çıkarıyor.

Ulvi Yaman: Bugüne kadar sattığın en pahalı kitaplar hangileriydi? Veya henüz satamadığın dükkandaki en pahalı kitaplar neler?

Hakan Tunç: Bu paha konusu da literatürde tartışmalı biliyorsun. Senin pahalı dediğine başkası “aa uygun” diyebiliyor. Şimdiye kadar sattığım en pahalı kitap(lar) listem yok ne yazık ki, kitap bazında anımsamıyorum da açıkçası. Benim öyle bir ajandam yok ne yazık ki. Genelde ay sonunda ne sattığıma ne kadar sattığıma bakıyorum. Sattığım en pahalı kitabı anımsamıyorum ama tek seferdeki en yüksek satışlar; bir defa 25 bin lira, 1 defa 17 bin lira, 2 defa da 15 bin lira.

Şu an dükkandaki en pahalı kitap Nutuk :), İkincisi Yaşar Kemal Seti var, Agos Gazetesi’nin ilk yıl tüm sayıları var.

1
2
3
4
5
6
Önceki İçerikO artık tüketici değil üretici
Sonraki İçerikCOVID- 19 Sonrası İçin Önceyi Anlamak
1966, İstanbul doğumlu. Marmara Üniversitesi, Basın-Yayın Yüksek Okulu,Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Radyo ve Televizyon Bölümü’nde yüksek lisans yaptı ve doktora çalışmasına devam etti, tez aşamasında ayrıldı. 1984-1989 yılları arasında, bir yandan okurken bir yandan Toros Mühendislik şirketinde İthalat ve Pazarlama Müdürü olarak görev yaptı. , yine aynı yıllar arasında UNESCO’ya bağlı, kar amacı gütmeyen uluslararası programlara sahip “The Experiment In International Living in Turkey”de Program Koordinatörlüğü görevini yürüttü. 1991 yılında Şeker Sigorta’da Reorganizasyon, Pazarlama ve Reklam Müdürü olarak mesleki kariyerine başladı. 1993 yılında Oyak Sigorta’da Reklam Müdürü olarak görev aldı. Dream Design Factory’de 7 yıl Genel Koordinatörlük, (dDf'teki son 3 yılında dDf’nin yan kuruluşu olan dda, Dream Design Advertising’de Müşteri İlişkileri Direktörlüğü) Capital Events’de 2 yıl Genel Koordinatörlük görevlerinde bulundu. 2003 yılında X-event’in kurucu ortaklarından biri olarak, şirketinin genel koordinatörlük görevini üstlendi. 2005-14 yılları arasında Farkyeri Reklam Ajansının Kurucu Ortakları arasında yer aldı. Ulusal ve uluslararası müşteriler için yüzlerce başarılı projeyi hayata geçirdi.Reklamcılık ve Etkinlik Yönetimi alanlarında bir çok ödül aldı. İstanbul Modern Sanatlar Galerisi’nde Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptı. Doğrudan Pazarlama İletişimcileri Derneği Genel Koordinatör olarak görev yaptı. Çeşitli kitap projelerine katkıda bulundu, çeşitli dergi ve gazetelerde yazı, araştırma ve makaleleri yayınlandı. Halen bir çok ajans ve markaya danışmanlık vermektedir. TTNet'in "Yaratıcıya Destek, Yaratıcı Ekonomiye Destek" projesinin eğitmenlerinden oldu. 2006-2011 yılları arasında Bilgi Üniversitesi, Reklamcılık Bölümü’nde, “Etkinlik Yönetimi” dersleri verdi. Fenerbahçe Kulübü, Yüksek Divan Kurulu Üyesidir Specialties: Advertising, Event Management and Marketing, Special Project