Ulvi Yaman: Selam Enes’cim, konu sen olunca konuşacak çok şey var sektörle ilgili ama bu röportajda “Ödül” konuşacağız. Bir süredir kurucusu olduğun “Ve Kazanan” şirketiyle gerek yurt içi gerekse uluslararası ödüllere başvuru danışmanlığı ve eğitim hizmetleri veriyorsun. “Ve Kazanan” bölümüne röportajın ilerleyen bölümlerinde ayrıca geleceğiz. Öncelikle Türkiye’deki pazarlama ve iletişim alanındaki ödül sektörünü masaya yatıralım istiyorum. Sektör diyorum çünkü artık bir sektör haline geldi. Çok fazla ödül ve yarışma var. Her yıl da yenileri katılıyor. Uzatmadan soracağım; Türkiye’de bu sektörde bir ödül enflasyonu olduğunu düşünüyor musun? Gerçekten bu kadar fazla yarışmaya ihtiyaç var mı? Birbirlerinden farklılaşabiliyorlar mı? Ne dersin?
Enes Taşkıran: Ödül organizasyonlarının sayısında bir şişkinlik olduğuna katılırım ama bu bize özgü bir durum değil. Bazı kaynaklara göre dünyada yılda 15 bin ödül töreni yapılıyor.
Sektör tabirine de katılırım. Zira Türkiye’de sadece pazarlama iletişimine yönelik 14-15 ödül programı organize ediliyor olması lazım. Bu iş bir sektöre dönüştü çünkü bu ödül programlarını organize edenlerin ilk amacı bu işten para kazanmak ve kazanıyorlar da. Bunların süjesi olan marka ve ajanslar da bu işten memnun ki bu organizasyonlar uzun süredir varlıklarını sürdürüyor. Romantik bir-iki ödül programı dışındakiler, ne kadar havalı amaç ve kapsama sahip olursa olsun, ticariler.
Bu organizasyonlar birbirine yakın gibi, hatta aynıymış gibi gözükseler de kimisi belirgin farklarla kimisi belli belirsiz farklarla birbirinden ayrışıyor ya da ayrışmaya çalışıyor. Bahsettiğimiz enflasyonu “zenginlik” yerine “kalabalık” olarak algılamamızın sebebi aslında bu yarışmaların sonuçları. Kazananlarına baktığımızda çok da heyecanlandırmıyorlar. İşleyişiyle, değerlendirmesiyle, sistemiyle, kategorileriyle birbirinden farklılaşıyor gibi dursa da bu ödül programları, kazananlarıyla birbirinin fotokopisi oluyor maalesef. Bu da iletişim sektörünün bir başka sorununa götürüyor bence bizi. O da az sayıda ve az iddialı iş çıkması. Başvuru sayılarına baktığımız zaman bu yarışmaların hepsini ekonomik anlamda doyuracak hacme ulaştıklarını görüyoruz. Ama bunların yaratıcılığı ya da sonuçları içeride sektörü tatmin ediyor mu, tartışılır. Dışarıda tatmin ediyor mu? Birkaç istisna dışında tartışılmaz, etmiyor.
Ulvi Yaman: Yine yukarıdaki soruyla bağlantılı olarak, “ödül sektörü” demeyi tercih ediyorum çünkü yarışma düzenleyen gerek dergiler gerekse dernekler için yarışmalar iyi bir gelir kapısı aynı zamanda. Sektörün içinden biri olarak gerek başvuru ücretleri, gerek ödül gecesi organizasyonları ile ciddi bir volümden bahsediyoruz. Ödül ve yarışmalar artık bir iş modeli olmuş durumda. Bu konuda neler söylemek istersin.
Enes Taşkıran: Bu işin bir sektöre dönüştüğü ve yeni iş modelleri yarattığı su götürmez bir gerçek. Biz de zaten bunun içine doğduk. Kendi kategorimizi, kendi iş modelimizi yarattık. Başta bayağı da sıkıntı çektik. Ancak bu 5 sene nasıl geçti hala anlamış değilim. Hala kafamı kaldıramıyorum. Farklı “işçiler” oluşturdu bir de. Şöyle söyleyeyim, ajanslarda bu işe ayrılan bir insan kaynağı var, ekipler yaratılıyor ve ödüllere iş çalışıyorlar. Firma tarafında, marka tarafında ciddi insan/saat harcanıyor bu işe. Sektör profesyonelleri, markanın ihtiyaçlarına yönelik proje geliştiriyorlar ama bir de onun ödüllük olması derdi var. Dolayısıyla orada da farklı perspektife sahip insanlara ihtiyaç var.
Biz 2016 Aralık’ta bu işe girişirken kaba bir hesap yaptık. Sadece Felis, Kristal Elma ve Cannes Lions’ın; sadece başvuru ücretleri o zamanın parasıyla 3-3,5 milyon TL gibi bir şey tutuyordu. Dedem gibi konuşuyorum “o zamanın parası” falan diye ama maalesef artık enflasyonist bir ekonomik ortamın içindeyiz. Bu paranın günümüzde karşılığını hesaplamadım açıkçası. Ama bu 3,5M TL’ye tören davetiyeleri dahil değil, ekstra heykel istediğiniz takdirde o dahil değil, ulaşımınız, yurt dışı için konaklamanız, saçınız, makyajınız, kıyafetiniz dahil değil. Yani ciddi bir hacim yaratmış durumda bu “ödülcülük” işi. Yine başa döneceğim. İhtiyaç var ki, bir ihtiyacı gideriyor ki bu rüzgar yelkenleri dolduruyor. Böyle bir ortamda farklı iş modelleri de çıkması da normal. Biz de birkaç farklı model üzerinde çalışıyoruz. Ancak enflasyonu körüklemeyecek, boşlukları dolduracağız.