Ulvi Yaman: Bu soruyu kolay hafifleterek sormanın, dolambaçlı yollara sapmanın bir anlamı yok, o yüzden çok doğrudan soracağım. Herhangi bir kurum veya yarışmayı da hedef olarak almak istemiyorum o yüzden genel bir soru olarak kabul et lütfen. Yarışmalar ne kadar objektif sence? Torpil, kayırma ne kadar dönüyor? 10 yıl kadar önce adı lazım değil bir yarışma için son birkaç yılın istatistiklerini çıkarmıştık, jüri üyeleri ödüllerin yüzde seksenine yakınını alıyordu üç yıl bandında. Hatta o kadar ileri gidilmişti ki bu konuda, adı lazım olmayan derneğin başkanı, o yıl yarışma kategorilerine “yılın ajansı” kategorisini eklemiş ve kendi ajansı almıştı. (Meraklısı için bir not, o yıllarda biz ajans olarak “Ali Şen Başkan, Fenerbahçe Şampiyon” diye bir ilan yapmış, ertesi yıl bu ilanla yarışmaya katılmış ve ödül almıştık 🙂 Şimdi nasıl durum, neler söylemek istersin.
Enes Taşkıran: Bu düşündüğünüz kadar hassas bir soru değil aslında. Bu soru, özellikle hiç jüri deneyimi yaşamamış başvuru sahiplerinin kafasında oluşuyor. Haksız da değiller. Hele jüri – sonuç – sponsor karşılaştırmasına bakınca bir korelasyon görünüyorsa hiç de yersiz şüpheler değil. Torpil ya da kayırma yoktur diyemem ama bir 10-15 yıl öncesine kadar ciddi anlamda azaldığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Bu korelasyon biraz “de facto” gelişiyor. Şöyle açayım; jüride arkadaşı olan, eşi dostu olan onları bir arıyor zaten. “Bizim iş de oraya katılıyor, sen de jüridesin, o gözle bak rica edeceğim” diyor. Bu, bunun en kibar hali. Bunun biraz daha kaba hali, “sen benim sırtımı kaşı, ben seninkini kaşıyayım” oluyor. Bu da şu demek. Yarın öbür gün ben de bir yerde jüri üyesi olacağım, birbirimizi kollayalım. Bugün bunu önlemenin yolları var ve bu uygulanıyor. Blokaj dediğimiz bir sistem var. Yani, bir jüri üyesi, kendi firmasının ya da ajansının işi önüne geldiği zaman ona puan veremiyor. Biz bunu bir adım daha ileri götürdük. O jüri üyesi, o başvurunun olduğu kategorideki hiçbir projeye puan veremiyor. Neden? Çünkü organize ettiğimiz istisnasız bütün yarışmalarda kendi işine puan veremeyip, kategorinin geri kalanındaki projelere daha düşük puan verme eğiliminde olduklarını gördük. Bunun önüne geçmek için böyle bir sistem geliştirdik. Türkiye’de düzenlenen sektör bağımsız çoğu ödül programlarında da bu blokaj titizlikle uygulanıyor. Bundan eminim.
Peki jüri- sonuç-sponsor örüntüsü nereden çıkıyor? Bir kere, projeyi tanıyan bir jüri üyesi puanlama sırasında, konuşmaya başladığı zaman hakikaten projenin kaderi değişiyor. Yani ben bu projeyi gördüm, lansmanına katıldım vesaire dediği noktada jürinin algısı, her iki yöne doğru da kolaylıkla değişiyor. Ve o proje kaç kategoriye başvurmuş olursa olsun, bir kere mimlenmiş oluyor ve jüri üyesinin önüne geldiği zaman olumlu peşinen düşük ya da yüksek puan alıyor. E, jüri üyeleri de zaten ya ödüller ilgili kurumlardan seçildiği için ya bolca işleri bulunur ya da nezaketen o yarışmaya destek olmak için bir iki iş gönderir ve onu illa savunurlar. Ya da rakibi yererler.
Bir iş hakkında konuşulduğu takdirde o üyenin yüzüne karşı “hayır” demek zorlaşıyor. Bir jüri üyesi, “ya bizim çocuklar bu işi biraz eksik anlatmışlar, aceleye gelmiş. Bakın aslında şöyle…” diye anlatmaya başladığı zaman nezaketen kimse kesmiyor ve projenin menfaatine ama diğer projelerine aleyhine bir avantaj sağlamış oluyor. Nedir bu haksız avantaj? Herkes eşit alanda başvuru dokümanlarına sahip. Yani herkesin doldurması gereken formun sınırları belli, göndermesi gereken filmi süresi belli, diğer dokümanlar keza aynı şekilde fakat o işi bilen ya da o işin sahibi bir temsilci jürideyken konuşmaya başladığı takdirde formun ve filmin dışında bir bilgi vermeye başlıyor ve diğer başvurulara özellikle temsilcisi olmayan başvurulara haksızlık edilmiş oluyor. Biz organize ettiğimiz yarışmalarda, jüri başkanlarını bu yönde briefliyoruz. Buna müsaade etmeyin diyoruz. Hem de bu gerekçeyle. Yani diğer işlere haksızlık olmasın, herkes aynı alanda verdiği bilgilerle yarışsın diye. Kısacası bir yarışmada jüri üyelerinin ve başkanın temsil ettiği firmaların daha çok ödül almasının arka planında bu yatıyor. Yoksa çok acayip kavgalara, pasif-agresif çatışmalara şahit olduk. Yani iki çocukluk arkadaşı reklamcı, birbirinin yüzüne gülüp, birbirlerinin işlerine çok kötü puanlar verdiklerine şahit olduk “O benim kreatif direktörümü çaldı, elemanımı çaldı, müşterimi çaldı” diye birbirlerinin çok güzel işlerine ne kadar puan verdiklerini çok net gördük. Toparlayacak olursam, bu işleyişin %100 sağlıklı olmadığına %100 katılıyorum. Ama ödüllere başvuranlar ve başvurmayı düşünenler şunu bilmeli: Katıldığınız yer vermiyor ödülünüzü. Yani bir derneğin ödül programına katılıyorsanız, bir yayının ödül programına katılıyorsanız ya da bir üniversitenin ödül programına katılıyorsanız, o üniversiteden almıyorsunuz o ödülü. İsmi ne olursa olsun, fark etmez. O üniversitenin ismiyle de anılabilir o ödül hiç fark etmez, o platformun kurduğu jüri size veriyor ya da vermiyor. Dolayısıyla kurumları mimlemeyin, ama şahısları mimleyin. Biz de öyle yapıyoruz zaten. Bir kara listemiz ve beyaz listemiz var. Bir organizasyon olduğu zaman kimi çağırıp, kimi çağırmadığımız, çağırmayacağımız orada yazıyor. Bu her iki liste çok da güzel gelişiyor. Alttan yeni kuşak temsilciler, yöneticiler, kreatifler geldikçe çokta renkli harika bir liste olma yolunda gidiyor.
Ulvi Yaman: Yurt dışında yapılan yarışmaları da çok yakından takip ettiğini ve bu konuda da danışmanlık verdiğini biliyorum. Genel anlamıyla temel farklılıklar neler? Türkiye’de ve yurt dışında düzenlenen yarışmaları bizim için karşılaştırabilir misin?
Enes Taşkıran: Sistem anlamında çok bir fark yok. Hemen hemen aynı yöntemlerle yapılıyor fakat değerlendirme sürecinde yabancılar biraz daha iyi, biraz daha olumlu. Türkiye’de ve yurtdışında düzenlenen yarışmalar arasındaki temel fark bence yatırım. Şunu demeye çalışıyorum; değerlendirmeler için yazılımlar sipariş ediliyor, neredeyse her kategori için bir direktör var, daha fazla profesyonel personel görev alıyor. Zamanlamaları, takvimleri daha muntazam. Onlar da ticari bu arada hem de inanılmaz hacimdeler. Temel fark; ödüllerden kazandıklarını tekrar ödüllere, onların işleyişine, ıslahına, itibarına yatırıyor olmaları. Bizde biraz vur kaç anlayışıyla yapılıyor. Yani bu sene de ben birkaç bin başvuru alayım, maliyetini kurtarayım, biraz da kar kalsın ki önümüzdeki sene yapabileyim şeklinde gidiyor. Bir de uluslararası jürilerin kurallara daha fazla uyduklarını, esnetmeye çalışmadıklarını, duygusal değil daha numerik baktıklarını söyleyebilirim.