Yeni Başlayanlar İçin: Ulvi Yaman 101

0
237

Sinan Dirlik: Hadi başlayalım bakalım, neden kalkıştım bu işe ve nasıl bitecek hiç bir fikrim yok ama madem giriştik, hadi bakalım… Önce şu Kıbrıs’a göç meselesiyle başlayalım: Sen gözünü açtığından beri Kadıköy çocuğusun. İstanbul’dayken seni Avrupa yakasında iş dışında bir yere götürmek oldum olası bela bir şeydi. İş dışında “karşıya geçmekten” bile nefret eden adam, sen kalk tası tarağı topla Kıbrıs’a gel! Deli mi dürttü seni? Neden Kıbrıs? Kadıköy’e ihanetinin sebebi ne ola ki? Hiç mi kalbin sızlamıyor? 

Ulvi Yaman: Şimdi şöyle Sinan bey, önce size şu elimdeki tabloyu göstermek istiyorum, kamera biraz yakından gösterebilirse, bu soldaki üçüncü kişi balkanların en büyük mafya lideri, ayrıca biz üç arkadaş yıllar önce bir sigorta şirketi kurduk, ben hala bu oki printerdan çıkan sigorta poliçesinin cırt cırt sesini çok severim. (Yıllar sonra bu espriden hiç bir şey anlamayacak olanlara Sinan’ın Notu: Bu röportajın yapıldığı günlerde bir İçişleri Bakanı vardı ve o zamanlar gazeteci olarak bilinen Veyis Ateş’in de katıldığı bir yayına çıkmıştı. İşte Ulvi, o yayına gönderme yapıyor burada)

Bu soruya cevap vermeden önce biraz Kadıköy, mekan, kimlik, aidiyet konusunu açmak lazım sanırım. Bir mekana, mahalleye, ilçeye ya da şehre aidiyet sosyal yaşamla ve güvenlik ihtiyacı ile doğuyor. Ardından ise yaşanmışlıklar, sosyal ilişkiler, psiko-sosyal gereksinimler, o mekanın tasvir ettiği, simgelediği imge ile kendini özdeşleştirmek, kendini mekanla birlikte tarif ederek konumlandırmak gibi durumlar söz konusu. Doğduğum yer olan Çengelköy’den 5 yaşında Kadıköy sınırlarına girdikten sonra Kıbrıs’a gelene kadar hep Kadıköy’de yaşadım. Acıbadem, Bağdat Caddesi ve en son olarak da uzun yıllar Moda’da. Özellikle son 20 yıldan bahsedeceksek Kadıköy’ü de çarşı bölgesi ve Moda/Kalamış/Fenerbahçe ile daha da sınırlandırabiliriz. Şimdi anlatacaklarımı söylerken nostalji yapmak, eskiye bir güzelleme yapmak istemiyorum, derdim bu değil. Bizim jenerasyonun en büyük avantajı bir mahalle kültüründe büyümesiydi, sokak evin bir uzantısıydı, ister bahçeli olsun ister apartman yaşantısı olsun, tanıdık insanlar, bildik mekanlar, dar ve güvenli bir çevre. Hayat değişiyor, bizim zamanımızda oraların, buraların dutluk olmasının çok bir anlamı olduğunu  düşünmüyorum, dutluk isteyen gider hala bir dutluk bulabilir. Çevre ve insanlarla kurduğun ilişkiydi aslolan. Kadıköy’de okudum, yıllarca Fenerbahçe kulübünde kürek çektim, ilk gençlik yıllarında bu dar çevre cidarlarını genişletse de yine belli bir alan içerisinde kaldı. Çocukluğumun o mahalle kültürünü daha sonraları Moda’da buldum. Esnafından yaşayanlarına, hafta sonu gelen eş/dost Moda tayfasından, yıllar içerisinde kemikleşen dostluklara dek. Bu aidiyet, güven, iyi hissetme duygusunu birkaç örnekle ancak şöyle anlatabilirim sanırım; Moda Çay bahçesindeki Ramazan ben orta okuldayken de oradaydı, hala orada, Moda Çay bahçesinin giriş (kahve) bölümünün önünde locada oturan tayfa 30 yıldır aynı yerde oturuyor ve hepsi dostlarım. Daha net bir örnek vereyim, büyük oğlum 4 yaşında sevgili Ahmet Hoca’nın yanında (Kösoğlu) Judoya başladı. 4 yaşında Moda Burnundan, Moda İskelesinin oradaki evimden tek başına gidip gelebiliyordu. Evden çıkıp sola döndüğünde taksi durağındakilerle selamlaşıp, büfedekilerle merhabalaşıp, sırasıyla wafflecı, Dondurmacı Ali, pastane, çiçekçi, Kolombo, seyyar kokoreççi, Kardeşler Market vb. ile tek bir dükkan atlamadan muhabbeti vardı. Yoldan geçen tanıdıkları saymıyorum bile. Çok büyük bir lüks ve güven alanından bahsediyorum. Keza benim için Kadıköy İskelesinden indikten sonra Moda’ya hangi yoldan gidersem gideyim aynı durum söz konusuydu. Mekan insanın beklentileri, yaşam tarzı ile de oldukça ilişkili olduğundan, kendi özelimde ben Kadıköy’de aradığım her şeyi dar bir alanda bulma şansına sahiptim. Rakı mı içmek istiyorsun, balkondan yuvarlansan sevgili Behzat’ın Cibalikapı Balıkçısının bahçesine düşüyorsun, yuvarlanırken orada durmasan, bir aşağısında yıllardır gittiğin Koço’dasın. Ters tarafa elli adım yürüsen Colombo’da masan zaten hazır. Biraz yürüsen Moda meyhanesi, oradan yukarı kıvrılsan başta Rock Pub olmak üzere barlar sokağı, iki kadeh içmeden 6.45’e uğrayabilirsin vb. Spor mu yapacaksın, yıllarca spor yaptığın Fenerbahçe kulübü yürüme mesafesi, sinema, tiyatro, kitapçı her şey oldukça kompakt bir şekilde yer alıyor. Biraz değişik bir yer istesen Todori zaten kulübün yeri, kendi mekanın. Özel bir misafirin varsa Moda Kulübü 30 adım. 35 yıl zeytinini, peynirini, balığını aynı yerden, aynı insanlardan almışsın. Neyin nerede olduğunu biliyorsun elinle koymuş gibi. Kadıköy çarşıda Ecevitler’e girsem, tek bir şey söylemeden mal gibi ortada dursam, bana sormadan standart alacaklarımı paket etmeye başlıyorlar. OCD’si olan bir insan başka ne isteyebilir ki?

Tüm bunların dışında benim Moda’mın en önemli özelliği “hemzemin” olmasıydı. Paradan, kariyerden, sosyo-ekonomik, eğitim durumların ötesinde bir dostluktan bahsediyorum. Sığ bir selamlaşmak, çay içmekten bahsetmiyorum. Bir meyhane masasında, birinin evinde aynı masada yıllarca oturan Doktor, Genel Müdür, Balıkçı, Tamirci, İşsiz, Öğrenci, Esnaf, Mühendis çok zengin ya da çok fakir insanlardan bahsediyoruz. Yıllarca birlikte yiyip içtiğin, sohbet ettiğin, tekneyle balığa çıktığın, birlikte dört kollunun altına girdiğin, birlikte üzüldüğün, sevindiğin, kavga ettiğin insanlardan.

Kadıköy, Moda deyince günlerce konuşabilirim, buna burada bir nokta koyalım. Peki ne değişti? Öncelikle benim için Moda’yı Moda yapan bir çok eski dostum, kardeşim iş, vb. için Moda’dan ayrıldı. Bir çoğu yurt dışında. İkincisi Moda, Kadıköy çok fazla göç aldı. Profil zamanla değişmeye başladı, esnaf değişti. Mekanlar kapandı. Özellikle Gezi Direnişi sonrasında Cihangir’den çok büyük bir kayış oldu Moda’ya. Gezi Direnişi demişken, Kadıköy ve özellikle Moda’yı anlamak için iyi göstergelerden biridir. Biliyorsun Altıyol Boğa’nın orada da her akşam eylemler olur, yürüyüş başlayınca polis gazla saldırır, dağıtır ve kovalamaya başlardı.

Bahariye Kaşe Market’in orada yanımdan geçen bir polisin “Aq ne sikim yer burası, yer yarılıyor yok oluyor bu pezevenkler” dediğini kulaklarımla duydum. Çünkü Moda’da gazdan kaçarken apartmana girmezsin apartmandaki Melahat Teyzenin evine, Ahmet abinin evine, arkadaşının, akrabanın evine girer, balkona çıkar oturursun. Moda’da sokaklar evlere, evler birbirine açılır. Bilmiyorsan kaybolursun, kaybedersin.

İlk kırılma noktası senin de iyi bildiğin gibi babam kanser tedavisi görmeye başladığında ona yakın oturmak için Moda’dan Acıbadem’e taşınmamdı. Moda’dan taşındıktan sonra ha Acıbadem’e taşınmışsın ha Vietnam’a benim için bir farkı yok. Bir çember var ve bir de çemberin dışı var, dışı tüm dünya.

Gelelim Kıbrıs’a; kısa bir arayla önce babamı, sonra annemi kaybettikten sonra, büyük oğlan da Hollanda’ya gidiyordu okumak için, yeni doğacak Cücem için birebir Moda gibi olmasa da benzer huzuru, rahatı, güveni hissedebileceğim bir yer düşünmeye başladım. Zaten uzun zamandır esnek saatlerle danışman olarak çalışmaya başlamıştım, yani 9-5 bir işim yoktu. Bir çok alternatif arasında en iyi seçim olarak Kıbrıs hep öne çıkmaya başladı. 2013’den beri Kıbrıs’la bir ilişikimiz vardı sen de iyi biliyorsun iş anlamında. Çok geniş bir çevremiz, çok iyi dostluklarımız oluştu bu zaman zarfında. Zaman içerisinde artık kardeşim diyebileceğim Necat’ın çok büyük etkisi oldu, Sevgili Asım Akansoy her zaman her konuda bu fikri destekledi, kolaylaştırıcı oldu.

Yaklaşık dört yıl olacak taşınalı. Doğru karar mıydı diye soracak olursan bence doğru karardı. 16 yaşından beri çalışıyorum, çalışıyorum demek yeterli mesleğim gereği geceli gündüzlü çok ama çok yoğun çalıştım. İlk başta biraz zor alışsam da Akdeniz’in bu dinginliği, hayatın yavaş akışı, aceleden, telaştan uzak, akışına bırakarak yavaşlamak oldukça iyi geldi. Moda’daki benzer bir duyguyu burada da yaşıyorum. Çok ama çok tanıdık, dost, arkadaş var. Küçük bir yer olmanın avantajı yolda yürürken, arabayla giderken bir çok insanla selamlaşıyorsun. Meyhaneye gittiğinde hangisine gidersen git hepsi tanıdık, her masada mutlaka tanıdık biri var. Güvenli. Cücem ufakken bakıcısıyla evin önündeki parka indiğinde, terastan kafamı kaldırıp bakmak zorunda hissetmediğim bir güven duygusu Moda’ya benzer. Yine Moda’ya çok benzettiğim özelliklerinden biri “hemzemin” olayı. Küçük bir yer ve herkes birbirini tanıdığı için hiyerarşi yok. Mahalle arasında bir meyhanede geçmiş dönemde başbakanlık yapmış bir abin, bir bakan tanıdığın, belediye başkanı dostun, milletvekili arkadaşın, gazeteci, akademisyen dostların vb. ile oturup rakı içebiliyorsun. Masadakilerin mesleği, kariyeri, eğitimi falan önem taşımıyor, tek kriter “insan” olması. Benim gibi hedonist bir adam için muhteşem bir yeme-içme kültürü var. Güneye, Rum kesimine geçebiliyorum, orada da çok iyi dostlarım var. Kıbrıs’ın şöyle bir özelliği var, istersen göz önünde olabiliyorsun, insanlarla bir arada olabiliyorsun. Bir taraftan çok tanıdık, bildik bir yer benim için, öte yandan kaybolmak istiyorsan, bir yabancı, turist gibi yaşamak istiyorsan onu da yapabiliyorsun. Türkiye’den gelmiş, yerleşmiş küçük bir kominitimiz de var. Barbaros’da geldi muhteşem oldu.  Uzak bir lokasyon değil, Pandemi öncesi iş vb. için İstanbul’a gitmeye kalktığında 1,5 saatlik bir yoldan bahsediyoruz. Ki günü birlik bile gidip döndüğümü hatırlıyorum. Şanslıyım, büyükçe bir terasım var, her yaşlanan insanın yapmak istediği gibi çiçek böcekle uğraşabiliyorum. Pandemi dönemi benim gibi evde oturmayı seven birine iyi geldi diyebilirim, zaten ağırlıklı olarak evden çalışıyordum yine evden çalışıyorum. Cüceme yemek yapıyorum. O yüzden tekrak ilk başta söylediğim şeye dönmek istiyorum, edilgen şekilde nostalji yapıp hayıflanmaya gerek yok, yeni bir dutluk bulabiliyorsun istersen. Bıraktığın şehir de arkandan gelmiyor Kavafis’in dediği gibi.

Kadıköy’e ihanet konusuna gelecek olursak, Kadıköy’e ihanet ettiğimi düşünmüyorum, eğer bir ihanet varsa ortada önce Kadıköy bana ihanet etti. Kalbim sızlamıyor. Kıbrıs’a gelmeden önce çok üzerinde düşünüp fark etmemiştim,  Kadıköy benim için insanlardan ibaretmiş, bir tek onları özlüyorum, mekan veya coğrafya ile ilgili bir özlemim yok.