Aslında uzun zamandır kafamda evirip çeviriyor, her seferinde “yok yahu, insan ciğerini bildiği biriyle röportaj yapamaz, yapsa bile samimi olmaz” diyerek öteliyordum. Sonunda bir gece “cart!” diye başladım sormaya… O da bekliyordu zaar, hiç ikiletmedi. Yaptık yapmasına da, röportajı yayına hazırlamaya gelince başladı asıl tıkanma. Malum, bir “sunuş yazısı” gerekiyor ve okuyucuyu değilse bile konuşulan kişinin en çok ilgilendiği bölüm de bu oluyor. Söz emanet zaten. Söze dokunamazsınız. Ama sözü sunarken, şu an okumakta olduğunuz bu ilk satırlarda kuracağınız her cümle, sözün ardına dair rehberlik ediyor bir biçimde. Bir tür “yaptım ama sorun bakalım neden yaptım”, “okuyun ama şu marjları da dikkate alarak okuyun” yordamını hazırlarken seçtiğiniz her sözcük konuştuğunuz kişiye dair fikrinizi içeriyor sonuçta… Peki Ulvi ile gerçekleştirilen bir röportajın sunuş yazısı nasıl yazılır? İşte orada tıkandım kaldım uzunca bir süre. O sözünü söyledi, işi bitti. Ama ya sözü gelecek yıllara taşıyacak olanın işi? Röportajın üzerinden neredeyse 1 ay geçtikten ve en az 20 denemeden sonra istediğim gibi bir sunuş yazamayacağımı kabul ederek yayınlamaya hazırım işte!
Henüz gencecik bir Araştırma Görevlisiydim onu tanıdığımda. Fakültedeki küçük odama girdiği günden bugüne, tam 30 yıldır da hayatımın bir parçası. Tanıştığımız ilk günden itibaren üzerinde anlaştığımız tek bir konu var: Biz hiçbir konuda anlaşamıyoruz, anlaşamayacağız, anlaşmaya çalışmayalım!
Meslek hayatının da özel hayatının da neredeyse her anına tanıklık ettim. Başarılarının, başarısızlıklarının, sevinçlerinin acılarının, aşklarının ayrılıklarının, kayıplarının bazen an be an tanığı, bazen parçası oldum. Biri artık 20’li yaşlarında, diğeri henüz 4 yaşında olan, büyümelerinin her anını sevgiyle izlediğim (umarım daha uzun yıllar izleme şansı bulabileceğim) iki şahane “yeğen” verdi bana.
Aklına, birikimine güvendiğim, her ne olursa olsun sırtımdan hançerlenmeyeceğimden emin olarak arkamı dönebileceğim, başıma ne gelirse gelsin kapısını çalabileceğim, ben anlatmak istemediğim sürece bana hiçbir şey sormayacağından, ben ne yaparsam yapayım hakkımda hüküm vermeyeceğinden emin olduğum bir adam Ulvi. Bu özellikleriyle birlikte, bütün huysuzluklarımıza rağmen birlikte yaşlanıyor olmaktan sonsuz mutlu olduğum bir yol arkadaşı… Kategorize edilebilir biri değil benim için…
Dolayısıyla okuyacağınız söyleşinin ne “Ulvi Yaman’ın dönemsel bir kesiti” olduğunu ne de bir “İşte Ulvi Yaman!” söyleşisi olduğunu söyleyemeyeceğim. Ama “yeni başlayanlar için: Ulvi Yaman 101” diyebilirim.
Şimdi dilerseniz alın çayınızı kahvenizi, gelin yamacıma, size “Ulvi Yaman’la yol arkadaşlığına dair” ipuçları vereyim… Valla gerisi size kalmış…
Sinan Dirlik, Kıbrıs, 22 Haziran 2021