“Babalık, mükemmel erkeklerin yaptığı bir şey değil,
erkeği mükemmelleştiren bir şeydir.“
Frank Pittman
Burak Acerakis’i geçmiş yıllarda sektörden biliyordum, muhtemelen benzer sektörlerde olduğumuz için iş nedeniyle bir araya da gelmiş olabiliriz, net hatırlayamıyorum. Ama sohbetlerimiz, dostluğumuz yakın bir geçmişte Twitter’la başladı. Twitter’ın bana kazandırdığı, değer kattığı az sayıdaki özel insandan biridir.
Gündemle, hayatla ilgili yorumlarını, bakış açısını bir kenara koyarsak, onu takip eden sizler gibi benim de paylaşımlarında asıl odağım Aris oldu hep. Aris’in hikayesini, babasıyla ilişkisini, büyüme sürecindeki mücadelesini, birlikte seyahatlerini ilgiyle takip ettik. Aris’in ilk yürüdüğü ve babasına sarıldığı gün, Burak’la birlikte benim de gözlerimin dolduğunu çok iyi hatırlıyorum. Şimdi ara ara aynı postu seyredip her seferinde mutlulukla gülümsüyorum. Aslında Burak ve Aris’i takip eden bizler, Burak’ın yazdığı ve yayınlanan bilim kurgu çocuk kitabı “Aris’in Yolculuğu” kitabından önce Aris’in yolculuğuna günbegün tanıklık ettik.
Bu süreçte ben de ikinci kez baba oldum ve Burak’ın Aris’le ilgili paylaşımları beni “babalık”, “baba olma” kavramlarıyla ilgili zaten var olan obsesif duygu ve düşüncelerimi her seferinde tekrar tekrar mercek altına almama sebep oldu. Ve yine bu süreçte fark ettim ki, paylaşımlarında o kadar Aris’e odaklanmışım ki benim için Burak’ın yaşadıkları, duyguları, ne hissettiği, kim olduğu hep ikinci planda kalmış. Üstelik bilerek veya bilmeyerek Burak da aynı şeyi yapmış; tüm söyleşilerinde, röportajlarında kendini arka plana atarak Down Sendromu, Özel Gereksinimli Çocuklar konusunu öne çıkarmış, bu konuda farkındalık yaratmanın ötesinde eyleme geçerek bir çok adım atmış ve yaptıklarını, yapılması gerekenleri anlatmış.
Bu söyleşide elimden geldiğince sizlere sadece bir baba olan ve üstelik bence muhteşem bir baba olan Burak’ı tanıtmak ve onun yolculuğunu anlatmak istedim. Umarım keyifle okursunuz.
Ulvi Yaman
Mart 2022 / Lefkoşa