Ulvi Yaman: Özlem Hanım, yoğun olduğunuzu biliyorum, öncelikle beni kırmadığınız ve röportaj için vakit ayırabildiğiniz için teşekkür ederim. İmaj Danışmanlığı konusunda önce New York’ta Fashion Institute of Technology ve daha sonra Atlanta’da London Image Institute’da eğitim aldığınızı biliyorum. Nereden aklınıza geldi böyle bir kariyer seçmek? Nasıl karar verdiniz?
Özlem Çakır: Öncelikle çok teşekkürler röportaj için. Ben aslında İngiliz Dili ve Edebiyatında okudum, sonra İngilizce öğretmenliği yapmak istemediğim için yurt dışında iletişim alanında eğitim alıp daha sonra da İzmir, İstanbul ve bir buçuk senesi de İsviçre’de on üç sene kadar profesyonel hayatım olmuştu. Aslında bu alanda çalışırken imaj danışmanlığını buna bir açılım olarak düşündüm. Kız kardeşim de Amerika’da reklamcıydı, New York’da oturuyordu ve orada bir kurulu düzenimiz vardı, onun yanına gidip gelirken bu konunun araştırmasına girdim. O dönemde Türkiye’de bu işi yapan hiç kimse yoktu dolayısıyla yaptığım işe de bir açılım, yeni bir vizyon olarak değerlendirdim bu sektörü. Sektörün ilgi alanım da olması, konuyla ilgili yetkinliklerim, eğitimini almadan önceleri de bir çok noktaya hakim olmam, New York ve Londra’da bu konuda tamamlayıcı eğitimler almam gibi faktörlerin birleşimi neticesinde yol beni buraya doğru götürdü diyelim.
Ulvi Yaman: İnsanlar, markalar nasıl yaklaşıyorlar mesleğinize? Anlatmak, ikna etmek zor oluyor mu? Böyle bir ihtiyaçları olduğunu kolay kolay kabul etmiyorlar, bir resistans gösteriyorlardır diye düşünüyorum. Aslında düşünmüyorum, biliyorum. Birlikte bazı projelerde çalıştık çünkü. Yirmi yıllık bir deneyiminiz var, zamanla kolaylaştı mı anlatabilmek?
Özlem Çakır: Şimdi şöyle, ilk başta tam olarak ne olduğunu anlamamışlardı. Yirmibir sene önce ben bu işe başladığımda bu “sadece kılık kıyafetle, görüntü boyutuyla ilgili bir konu mu acaba?” diye düşünülmüştü. Doğal olarak o dönemde benim çok fazla çabam oldu bu yönde, bu işin ne olduğunu aktarmak üzere. İlginç, yeni bir konu, niş bir konu dolayısıyla medya çok fazla ilgi gösterdi, yazılı ve görsel medyada çok röportaj yayınlandığı, ben de davetlerini kırmayıp gittiğim için bir çok mecrada anlatabilme şansı buldum. Bu işi, mesleği ilk önce tam anlamıyla algılayan kurumsal firmalar oldu. O dönemler gerçekten de hem dünyada hem Türkiye’de iş hayatında rekabetin inanılmaz boyutlara geldiği bir süreçti ve insan kaynağına çok fazla değer veriliyordu, eğitimlerin, danışmanlıkların, koçluğun gerçekten yükseldiği bir dönemdi bu yüzden çok sıkıntı çekmedim. Belki ilk başlarda, bu tanıtımlardan önce konunun ne olduğunun anlaşılmasıyla ilgili ufak tefek zorluklar mutlaka olmuştur ama daha sonra hiçbir problem yaşamadım diyebilirim. Ağırlıklı olarak ağızdan ağıza pazarlama bu büyük kurumları bana doğru yönlendirdi, ben hiç gidip de herhangi bir kurumun kapısını çalıp, ben bu işi yapıyorum diye bir şeyler söylemedim. Tabi şöyle bir şey de var; eğitim ve danışmanlık verdiğinizde mutlaka bu danışmanlığı alan kişilerden ve eğitime katılanlardan şirketlerin insan kaynakları geri bildirimler alıyorlar, geri bildirimler iyi olduğu ve sonuçları da gördükleri zaman, profesyonel çalışanların bu eğitimleri içselleştirip, hayatlarına geçirdiklerini gördükleri zaman bir sıkıntı yaşanmıyor. Bunun yanı sıra bir çok insan kaynakları yöneticileri, üst düzey yöneticiler birbirleriyle buluştukları ortamlarda yeniliklerden bahsediyorlar, eğitim ve danışmanlık alanındaki yenilikleri birbirlerine aktarmaları da büyük bir etken oldu bu mesleğin tanınmasında.