“Biz direneceğiz sevgili dostum.” 

0
465

Ulvi Yaman: Asımcım öncelikle çok teşekkür ediyorum röportaja vakit ayırdığın için. Başlarken şunu söylemek istiyorum bu röportajdaki sorular sana çok bildik, sıradan gelebilir ama Reportarenin ağırlıklı okuyucusu Türkiyeli olduğu ve özellikle Kıbrıs, Kıbrıs-Türkiye, KKTC-Güney Kıbrıs ilişkileri gibi konularda sağlıklı bir bilgiye sahip olamadıkları için, birincil amacım net, somut bir şekilde bizi okuyanlara Kıbrıs hakkında sağlıklı ve doğru bilgileri senin ağzından aktarabilmek.

Seni tanımayanlar için kısa bir özet geçeyim; 1968 Mağusa doğumlusun, İstanbul Üniversitesi, Kimya Mühendisliği bölümünde okudun, 2000-2005 yılları arasında Mağusa Belediyesinde Kültür ve Sanat sorumlusu olarak çalıştın, Uluslararası Mağusa Kültür Sanat Festivali koordinatörü olarak bence muhteşem bir işe imza attın o yıllarda, 2005-2010 yılları arasında Sayın Mehmet Ali Talat KKTC ikinci Cumhurbaşkanı iken onun Özel Kalem Müdürlüğü görevini yürüttün –ki bizim de senle dostluğumuz o yıllarda başladı. Cumhuriyetçi Türk Partisinde Parti Meclisi Üyeliği, Merkez Yönetim Kurulu Üyeliği, Genel Sekreterlik gibi görevler üstlendin, 2013 yılından bugüne dek de Cumhuriyetçi Türk Partisi Mağusa Milletvekili olarak görev yürütmektesin.2015-2016 yıllarında İçişleri ve Çalışma Bakanlığı görevini yürüttün. Bu süreçte AÖFde Kamu Yönetimi” okudun ve halen DAÜ’de Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları” konusunda yüksek lisans yapıyorsun. Bu yıl Ocak ayında yapılan seçimlerde de yeniden milletvekili seçildin ve halen bu görevini yürütmektesin. Ayrıca Deniz ve Çınar adında dünya tatlısı iki çocuğun var ve sevgili Kezban’ın eşi, bizim iyi ki” dediğimiz dostumuzsun.

Söyleşiye şöyle başlayalım, son dönemlerde Türkiyenin başta seçimler olmak üzere adanın siyasal, ekonomik, kültürel yapısına müdahalesi çok tartışılıyor. Türkiyenin KKTCnin garantörü olduğu gibi yanlış bir algı söz konusu. Öncelikle bizi şunu tanımlar mısın, uluslarası hukuk anlamında Türkiyenin Kıbrısla ilişkisinin sınırları nedir? Bu tartışılan müdahaleler hep var mıydı yoksa son dönemde mi ortaya çıktı?

Asım Akansoy: Çok teşekkür ederim öncelikle. Şunu netleştirelim. Uluslararası hukuk açısından Türkiye Cumhuriyeti, KKTC’nin veya Kıbrıslı Türklerin Garantörü değildir. Hiçbir zaman da olmamıştır.

1960 Garanti Anlaşmasına bakarsak, buna göre, “Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık, Kıbrıs Cumhuriyetinin bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve güvenliğini, ve anayasanın temel maddelerinin oluşturduğu yasal durumu tanır ve garanti eder.”  Yani garanti edilecek söz konusu yapı, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetidir.

Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık, Kıbrıs’ın bir başka devlet ile birleşmesini veya adanın bölünmesini doğrudan veya dolaylı olarak teşvik eden herhangi bir faaliyeti kendilerini ilgilendirdiği kadarıyla, yasaklamayı taahhüt eder.” Burada Taksim ve Enosis’in kesinlikle yasak olduğu belirtilmektedir. Yine Kıbrıs’ta ayrılıkçı bir devlet kurma girişimi (bölünme…) de aslında bu madde kapsamında asla söz konusu olamaz ve bunun altına imza atanlardan biri de Türkiye’dir. Yani bugün ileri sürülen iki ayrı devlet tezi, Türkiye’nin altına imza attığı anlaşmaya göre mümkün değildir. İki ayrı devlete dayalı, veya olası bir modelde bölünmeye kapı açacak unsurların yer almaması gerekir.

Kıbrıs Cumhuriyeti, herhangi bir devlete bir bütün veya kısmi olarak herhangi bir siyasi veya ekonomik birleşmeye gitmemeyi taahhüt eder. Bu doğrultuda, herhangi başka bir devlet ile birleşme veya adanın bölünmesini doğrudan veya dolaylı olarak teşvik edebilecek herhangi bir faaliyeti yasak ilan eder.” Burada ciddi bir tartışma konusu var. Çünkü bu paragrafta göre Kıbrıs Cumhuriyetinin Avrupa Birliğine üye olmaması gerekirdi. Bu durumu dolaylı olarak okuyacak olursak, Garantör ülkelerin izni veya kendilerinin de üye olması bağlamında Kıbrıs Cumhuriyeti, AB üyesi olabilirdi. Ancak Türkiye’nin de AB tam üyelik müzakerelerine bağlaması kaydıyla,  bu yönde bir girişime onay verildi ve sonuç malum, farklı oldu.

“Yunanistan, Türkiye, Birleşik Krallık, [Antlaşmanın] hükümlerine uyumu temin için gerekli olan adım veya önlemler ile ilgili birbirleri ile istişare etmeyi taahhüt eder. Ortak veya bir arada bir hareketin mümkün görülemediği durumlarda, her üç garantör güç, sadece mevcut antlaşmanın yarattığı yasal durumu yeniden tesis etme amacı ile harekete geçme hakkını saklı tutar.” Bu madde ise Türkiye’nin 1974’de adaya müdahalesinin hukuksal dayanağı. Ancak “yasal durumu yeniden tesis etmek amacıyla” harekete geçme…

Burada Türkiye’nin adaya müdahale etmesinin, Anayasal düzenin yeniden tesis edilmesi bakımından yasal, adanın bugünkü bölünmüş haline seyirci kalan bir Garantör olarak ise gayrı yasal olduğunu noktasını not etmekte yarar var. Eğer uluslararası hukuk yapısı önemliyse burada da önemlidir. Türkiye, özellikle Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları üzerine yapılan tartışmalarda, 1960 Garantörlük hakkının adanın geneline şamil olduğunu vurguluyor.  

Tamam da mesele sadece bu değil, aynı zamanda, içeriğin farklı unsurları var ki, görmezden geliniyor.

24 Nisan 2004 yılında Annan Planı Referandumunda Kıbrıslı Türklerin çözüm ve AB üyeliğine evet demesi, hukuki bağlamda olmasa da, siyasi anlamda “çözüm istemeyen” ya da “işgalci” vurgusunu Türkiye üzerinden aldı. Dönemin TC Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, verdiğiniz bu kararla, bugüne kadar size yaptığımız tüm yardımların karşılığını vermiş oldunuz ifadesi anlamlıdır. Aslında Kıbrıslı Türkler, en azından uluslararası camia bağlamında Türkiye’yi evet oyu ile çok önemli bir sorundan kurtarmış oldu. Amaç çözümdü AB üyeliği idi ancak netice Türkiye’ye yaradı. Ve elbette tüm oklar Kıbrıslı Rumların üzerine dönmüştü. Dün ayartılan bu moral üstünlük , Yeni Türkiye’nin desteği üzerinden Sayın Tatar’ın iki ayrı devlet tezi ile tuzla buz oldu.

1
2
3
4
5
6
Önceki İçerikTamer Durak ve Celal Karadoğan ile 1 Derdim Var!
Sonraki İçerikReportare | 27 Mart 2022
1966, İstanbul doğumlu. Marmara Üniversitesi, Basın-Yayın Yüksek Okulu,Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Radyo ve Televizyon Bölümü’nde yüksek lisans yaptı ve doktora çalışmasına devam etti, tez aşamasında ayrıldı. 1984-1989 yılları arasında, bir yandan okurken bir yandan Toros Mühendislik şirketinde İthalat ve Pazarlama Müdürü olarak görev yaptı. , yine aynı yıllar arasında UNESCO’ya bağlı, kar amacı gütmeyen uluslararası programlara sahip “The Experiment In International Living in Turkey”de Program Koordinatörlüğü görevini yürüttü. 1991 yılında Şeker Sigorta’da Reorganizasyon, Pazarlama ve Reklam Müdürü olarak mesleki kariyerine başladı. 1993 yılında Oyak Sigorta’da Reklam Müdürü olarak görev aldı. Dream Design Factory’de 7 yıl Genel Koordinatörlük, (dDf'teki son 3 yılında dDf’nin yan kuruluşu olan dda, Dream Design Advertising’de Müşteri İlişkileri Direktörlüğü) Capital Events’de 2 yıl Genel Koordinatörlük görevlerinde bulundu. 2003 yılında X-event’in kurucu ortaklarından biri olarak, şirketinin genel koordinatörlük görevini üstlendi. 2005-14 yılları arasında Farkyeri Reklam Ajansının Kurucu Ortakları arasında yer aldı. Ulusal ve uluslararası müşteriler için yüzlerce başarılı projeyi hayata geçirdi.Reklamcılık ve Etkinlik Yönetimi alanlarında bir çok ödül aldı. İstanbul Modern Sanatlar Galerisi’nde Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptı. Doğrudan Pazarlama İletişimcileri Derneği Genel Koordinatör olarak görev yaptı. Çeşitli kitap projelerine katkıda bulundu, çeşitli dergi ve gazetelerde yazı, araştırma ve makaleleri yayınlandı. Halen bir çok ajans ve markaya danışmanlık vermektedir. TTNet'in "Yaratıcıya Destek, Yaratıcı Ekonomiye Destek" projesinin eğitmenlerinden oldu. 2006-2011 yılları arasında Bilgi Üniversitesi, Reklamcılık Bölümü’nde, “Etkinlik Yönetimi” dersleri verdi. Fenerbahçe Kulübü, Yüksek Divan Kurulu Üyesidir Specialties: Advertising, Event Management and Marketing, Special Project