İlk konu başlığı ile yazmama sebep bir sosyal medya haberi oldu; haber şöyleydi; yemek yediği lokantada hesabı ödemeden önce Türk Lirası ile burnunu sildiği görülen turist göz altına alınmış.!
Ülkelerin birbirleri ile girmiş oldukları ticaret savaşları ve kurlarının uluslararası piyasalarda değer kazanç veya kayıpları ile ilgili yürütülen mali ve parasal politikalar, dönem dönem ekonomik ve stratejik olarak yapılan bazı hesapların sonucunda ortaya çıkıyor.
Ancak para biriminizin sürekli diğer para birimleri karşısında değer kaybetmesi, her anlamda elinizin zayıflamasına, ekonomik olarak gelişememe ve ülke vatandaşlarının sürekli gelir kaybı yaşamasına yol açıyor.
Var olan borçlarınızın, özellikle döviz cinsinden olanların ödenmesi ile ilgili faturanın artması da cabası…
İthal ürünler veya ara mamullerin ödemeleri de; aynı şekilde oynak ve para birimi değer kaybedince sürekli maliyet artışına yol açıyor ve daha sonra da bir zam furyası ve enflasyon ile yüz yüze kalınıyor.
Buraya kadar aslında bilinmeyen bir taraf yok sanırım.? ’90’lı yılların büyük kısmında bu kısır döngüyü yaşadık.
Gelelim yazının başındaki duruma…
Paranızın değerinin diğer para birimlerine göre göreceli veya sizle aynı gelir ve ekonomik gelişme seviyesindeki ükelere kıyasla sürekli değer kaybetmesi ülkenin başlıca sorunu olur. Bakınız Arjantin veya şu an neredeyse iç savaş noktasına gelen Kolombiya.
Arjantin Peso’sunun 2017 temmuz ayında Dolar’a karşı değer kaybı henüz 1 Dolar=17 Peso seviyesindeyken, 2019 yılında bu oran 42’ye çıkmış ,şu anda ise 1 USD=95 Peso’dan işlem görüyor. Şu an sabit kur rejiminde ve sermaye kontrollerinin olduğunu söylersek tabloyu daha net anlatmış oluruz. Tabii Ülkede resmi olarak açıklanan kur seviyesi bu iken serbest piyasada ise bunun birkaç katı seviyeden işlem görüyor.
Arjantin’de Peso’nun değer kayıpları 2014 yılında başlamış ve ardından da kademe kademe bu noktalara gelinmişti.
Bu değer kaybı beraberinde serbest piyasa koşullarını ortadan kaldıran bazı uygulamalara kaçınılmaz olarak yol açtı.
Kaybedilen değerin yerine konması ve yeniden dengelerin yerine oturması sık sık yaşanan bir durum. Ancak para biriminin sürekli değer kaybetmesi veya bir başka deyişle oynaklığın yüksek olması büyük bir dert oluyor. İşin bir de prestij kısmı var. Şu aralar bangır bangır, turist ve turizm dediğimiz aylarda gelenler de yazının başlığındaki gibi bir ruh haline girince işin psikolojik kısmı ortaya çıkıyor.
Ülkeler, para birimlerini, ekonomik bağımsızlıklarını ve güçlerini ellerinde tutup dünyada bir söz sahibi olmak için olduğu kadar, diğer ülkelerin, ekonomik olarak kendileri üzerinde hükmetmesine karşı koyacak bir noktada durabilmek için de konumlamaya çalışıyorlar.
Bizim gibi, Gelişmekte Olan Ülkeler statüsünde olan ülkelerin döviz rezervleri sık sık gündeme geliyor. Özellikle geçen sene Kasım ayından bu yana ekonomi yönetiminde farklı seviyelerde yaşanan görev değişiklikleri ile bir rezerv tartışması ülkemizde başladı ve artık herkesin de bildiği üzere eksi rezerv, swap( takas) gibi terimleri halk olarak daha iyi bilir ve anlar olduk.
Kurumlarda sık sık değişikliklere alışır olduk; gece yarısı, dönem başı veya sonu, sürekli bir değişim var.
Burada asıl konu ekonomik terimlerin daha iyi anlaşılması değil, ülkenin döviz rezervlerinin ekside olması… (Devlet kademesinde en üst düzeyden başlayıp farklı görevlerde bulunan görevlilere kadar “aslında ekside değil” veya “bilindiği kadar değil” gibi karmaşık bir durum.!) Ülkemizde döviz kurlarının sürekli TL karşısında değer kazanması…
Neyse konuya burada bir noktalı virgül koyup hemen enflasyon rakamlarına geçelim,
Hafta başında, Haziran ayına ait enflasyon dataları geldi ve TÜFE ile ÜFE arasından makasın daha fazla açıldığını gördük.
Hemen hatırlatalım; TÜFE rakamı %17,53 ve ÜFE rakamı da % 42,89 olarak gerçekleşti.
5 haziran tarihli yazımda, enflasyonun kalıcı ve yıkıcı etkilerinden bahsetmiş, Türkiye’nin 90’lı yıllardan kalan bazı alışkanlıklarına geri dönmesine ilişkin endişelerimden de bahsetmiştim.
Ancak yaz aylarında; geçmiş yılların tersine ; enflasyon, bu sefer yükselişine devam edecek görünüyor. Yaşanan zamlar ve diğer fiyat artış haberleri buna öncü göstergeler olmaya devam ediyor ve bunun muhatabı olan bizler de haliyle gelir kaybı ve erimeyi yaşıyoruz.
Bir de ENA grubun açıkladığı ve TUİK hesaplama endeksine hemen hemen 80% oranından yakınsanmış bir enflasyon data seti üzerinden rakamlara bakalım.
Gördüğünüz gibi TUİK’in açıkladığı bu manşetle enflasyon dediğimiz, aslında tüketici fiyat artışlarında ciddi bir fark var.
Vatandaş da çarşı-pazardaki rakamlar ile açıklananlar arasında fark olduğunun farkında…
Uzun zamandır bir “paralel evren” yaratılmış durumda: bir resmi, bir de resmi olmayan ancak daha ‘’gerçekçi’’ enflasyon rakamları dolanıyor etrafımızda…
Bunun sadece enflasyon rakamları ile sınırlı kalmasını dilerim.
Klişe laftır; “Bu yaz piyasalar ve ekonomi için çok sıcak geçecek!”… Onu bilemiyorum ancak tencerelerin içinin pek sıcak olamayacağı gayet açıkça anlaşılıyor bu fiyat artışlarına bakılırsa…
Herkese iyi ve sağlıklı günler dilerim.