Yazının başlığını akşam Twitter da bir tweete cevaben atınca kendiliğinden ortaya çıktı ve kullanmaya karar verdim, yoksa buradan jeopolitik vs çıkarımlarda bulunmaya filan kalkışmayın.
Efendim, yazımıza konu olarak, Mayıs ayı başında 14.80 lerden başlayan Dolar/TL kurundan esinlenerek bir seçim yaptım.
Bildiğiniz üzere haziran ayının 2. Haftasında dolar kuru 17.24 seviyesini görerek yaklaşık 1.5 ayda yaklaşık 16% değer kazanınca yeniden kazanlar kaynamaya başladı ve 20 aralık tarihindeki o korku filmi benzeri kur atağının bir benzerini mi yaşayacağız diye endişelenmeye başladık.
Ancak Ekonomi yönetimi 9 Haziran gecesi, Ekonomi ve Maliye Bakanı Sn.Nurettin Nebati tarafından yapılan açıklama ile Ekonomi Modeli çerçevesinde yeni uygulamaların ve açıklamaları olacağı beyanıyla bir miktar merak uyandırdı.Ve sonrasında da GES( Gelire Endeksli Senet) açıklaması geldi.Ve bir başka dizi daha karar ile hem Kredi kartı ödemelerine ilişkin minimum ödeme tutarları hem de kredi taksit sayılarına ilişkin düzenlemeler hayata geçti.
Bir de Swap kanalına ilişkin bir düzenleme yapıldı ancak buradaki yapılacak swap ile hangi alanlara yatırım yapılabileceği henüz belli değil.Ya da ben fark edemedim.?
GES e ait detaylar 10 haziran akşamında Hazine ve Maliye Bakanlığının internet sitesinde yer aldı.
Bu duyuruda dikkat çeken şey dönemsel olarak verilmesi garanti edilen faiz oranı oldu.
Dönemsel 5.32% ve yıllık 23.02 %…
Resmi rakamlar ile açıklanan enflasyon oranı 73,50 % iken yıllık faiz oranını bunun yaklaşık 50 puan altında tutunca ürüne olacak ilgiyi ne seviyede olacağını bekleyip görmemiz gerekecek.
Ama zaten 6 aydır denenen ve mevduatta değerlenen birikimlerin net 30% değer kaybettiğini bu hafta açıklanan raporda da gördük.
Öte yandan yazının başlığına dönecek olursak, sadece faiz oranının açıklandığı yeni üründe başkaca bir detay yok, sadece 15 haziran da talep toplama olacağı belirtiliyor.Diyeceksiniz ki daha başka ne detay lazım; işte vade belli faiz belli 2 tane de kupon ödemesi var…Buna gelir olarak katkıda bulunacak olan Kamu İktisadi Teşebbüslerinin ne orandan katkıda bulunabileceği, geçmişteki gelirleri nedir, bunu ötesinde; bu gelirlerin, GES e katılacak tasarruf sahiplerine aktarılması yerine bütçeye aktarılması daha doğru değil midir.?
Bunun yerine faiz oranlarında yapılacak olan değişiklikler ile Merkez Bankası bağımsızlığının yeniden kazandırılması daha doğru adımlar olmaz mı.? Neyse ben burada bırakıp yazıya döneyim.
Tıpkı, hangi yuvasında merminin olduğunu bilmediğiniz bir silahın tetiğini çekmek gibi…Smith Wesson marka silahın yuvasını döndürüp sonra tetiği çekip ardından patlamadıysa dua etmek gibi bir şey bu…
Neyse benzetmelerden kurtulup yeniden konumuza dönecek olursak, burada aslolan paranın bir zaman maliyeti olması ve bunun da eğer faiz yoluyla karşılığı verilmiyorsa diğer enstrumanlarda değerlendirilmesi söz konusu oluyor; ülkemizde, 20 aralık tan sonra yaşanan da aslında bu.
KKM de biriken 931 milyar TL, aslında gelirini dövize endeksleyen bir topluluğun birikimi ve bu rakamın büyüklüğü de artık herkesi korkutmaya başladı.
Yabancı para ve KKM toplamı, toplam mevduatlar içerisinde 72.7’lik % bir paya sahip oldu.
Yani sistemdeki birikimlerin yaklaşık 3/4 ü yabancı para cinsinden… TCMB nin Liralaşma strajesinde yer alan yol haritasındaki ara çözümler aslında sistemi daha da fazla dövize bağımlı hale getirmiş olarak geri dönüyor.Buradaki döviz yatırımcısının bir kısmının faize hassasiyeti olduğunu görüyoruz diğer kısmın ise var olan faiz ortamının , paranın değerini korumaması sonucu çareyi dövize kaymakta bulduğunu anlıyoruz.
Bunda tabii ki MB nın brüt ve net döviz rezerv rakamlarının payı oldukça fazla…Böyle olunca da hala tasarruf sahibi var olan ve artmaya halen de devam eden enflasyon karşısında koruma aracı olarak dövizi görmeye devam ediyor.
Bu hafta Sn.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamalarda faizin artırılmayacağı mesajının altının bir kez daha çizilmesi ile aradan geçen 5.5 ayda bazı unutulmuş noktalar var ise onların tazelenmesi açısından yararlı oldu.
Gün içerisinde seyretmiş olduğum yabancı ekonomi kanallarında sürekli enflasyon konusunun ele alınması, sonra da bununla ilgili çeşitli bağlantılar ve konular ile konuya çözüm arayışları devam ediyor.
Son bir yıl içerisinde, hane halkını direkt ilgilendiren harcamalarda ( benzin, mazot, elektrik, doğalgaz, barınma ve kira rakamları, temel gıda gibi) ne kadar artış olduğu ve bunun daha ne kadar artabileceğine dair öngörüler; yetkililerin bu konuda atabilecekleri adımlar konusunda bir sürü analiz…
Diyebilirsiniz ki analizin sorunları çözmede nasıl bir faydası var.?En azından bir sorunun var olduğu ve bu sorunun ele alınması ve yetkililerin çözümü konusunda attıkları veya atacakları adımların halka iletilmesi konusu bence çok önemli.
Yani geçmişte yaşanan enflasyon geçici – kalıcı tartışmaları yerini tüm dünyada var olan bir sorun değil hepimizin sorunu ve bunu çözmek için neler yapılabilir kısmı önemli.
Sorunu yaratanlar da aynı yerlerdi ve bu duruma onlar, o ülkeler getirdi şimdi de kendi yarattıkları sorunların bedelini tüm dünya ödüyoruz diyorsanız , onu da bir sonraki yazıda ele alırız.
Tüm dünya Merkez bankalarının ;artık sıkılaşmaktan başka çare olmadığı ve faiz artırım döngüsüne girdikleri bu dönemde bir politika değişikliği konusunda artık daha fazla kaçacak yerleri olmadıklarını idrak ettiklerini görüyoruz.
9 Haziran 2022 tarihinde ECB’nin faiz kararı toplantısı sonrasında ECB Başkanı Lagarde ın açıklamaları; artık faiz artırımı konusunda Temmuz ayından itibaren bir başlangıç yapabilecekleri, geri alım programının bitirilmesi konusunda ise hızlı hareket etmeleri gerektiği şeklinde oldu. Ve Eylül ayında, eğer enflasyonda bir geri çekilme görmeyecekler ise o zaman faiz artırımlarının daha yüksek oranda olacağını ekleyerek satır başlıklarını oluşturdu.
O zaman biz bunları; ‘Faizi artıracağız; başka çaremiz kalmadı’ olarak rahatlıkla okuyabiliriz.Yapılacak artırımlar yeterli olur mu veya geç kalınmadı mı .? Onlar sonraki yazıda.
Bitirirken; içinde geçilen bu zor ve halen belirsizliklerle dolu dönemde seçilmiş yöneticilerin aklı selim ile hareket ederek ülkelerini ve burada yaşayan vatandaşlarını her türlü olası felaketten ve önlenebilir ve hasarı minimuma indirgenebilecek krizlerden korumak için somut adımlar atması görevleri icabıdır.
Bazen adımlar atılır ve toplumun psikolojik olarak desteğe de ihtiyacı vardır; bunlar da sözlü yönlendirme olarak yapılır.
Ancak, ideolojik sapmalarla ve olayın tamamen odağından uzaklaşılarak icraatlar yapılınca iş çığrından çıkabiliyor.
ABD de benzinin galonu 5 Usd olunca bunun hakkında konuşmadık kimse kalmadı; daha fazla bu fiyatların yukarı gitmemesi için başta ABD Başkanı Biden olmak üzere Hazine Bakanı Janet Yellen da konuştu ve önlemler konusunda çalışacaklarını belirttiler. Ancak yurdumuzda her gün düzenli olarak akaryakıt fiyatlarına zam yapılmasına şaşırmadığımız bir hal aldık.
Ve bunun da daha ne kadar süreceği, buna karşın alınabilecek önlemleri dahası hem fiyat artışı hem hayat pahalılığı hem cari açık hem bütçe açığı hem de yerel para biriminin değer kaybı gibi çoklu sorunlar ile uğraşırken, fırtına da çok hasar almış bir gemi gibi sığınacak liman, bir koy arar haldeyiz.
11 Aralık 2021 de yine Reportare için yazmış olduğum Neyi Bekliyoruz.? Başlıklı yazının son satırında’’ Kış zor geçer klişesinden kurtularak veya felaket senaryolarına sapmadan lütfen kendinize sığınacak bir yer bulun ve fırtınadan en az hasarla kurtulmaya bakın.’ diye eklemişim.
Yaz sıcak geçer ama bu fırtınanın bir an önce de dinmesi gerekiyor.Kendimize sığınacak bir yer bulabildik mi konusunda umarım bulmuşsunuzdur ama sonsuza kadar bu şekilde devam edemeyeceğimiz için yukarıda belirttiğim gibi fırtınanın durması gerekiyor.
Herkese sağlıklı günler dilerim.
Fotoğraf: Josh Uppel / unsplash.com