A’dan Z’ye Memleket: O Bir KHK’lı!

0
1535

Memleketin “O” halini yazacağım. “O bir…” diye başlayabileceğim o kadar başlık var ki… O bir gazeteci, o bir işçi, o bir anne, o bir kadın, o bir çocuk… Uzar gider canım okuyucu. Biraz bencillik yapacağım kusura bakmazsan. Benim de dâhil olduğum Kanun Hükmünde Kararname mağdurlarını yazacağım bu yazıda. E çok yazdın, çok söyledin, çok eyledin diyeceksin. Deme! İnsan çözüme yönelik bir sonuç görmeyince ne kadar söylese, ne kadar, yazsa, ne kadar eylese yetmiyor… Elimizden alınan işlerimize kavuşmadıkça, bize yapılan hukuksuzluk milyonlara ulaşmadıkça, çektiklerimizin karşılığını almadıkça yazmaya, söylemeye, eylemeye devam edeceğiz… O bir KHK’lı… Biz KHK’lıyız…

GÜNEŞ HER ŞEYİN FARKINDAYDI

KHK ile işinden edilmiş Acun Öğretmenin Direniş Güncesi kitaplaştı. İmge Kitabevi raflarında yerini aldı. Artık Tüm kitap evlerinde satışta… Bilirsiniz, bazı yazarların kitaptan maddi bir beklentisi yoktur. Çünkü sanatçılar-yazarlar yoksul gelirler dünyaya yoksul giderler… Belki de üretimlerinde, dünyayı anlamaktaki maharetlerindeki motivasyon kaynağı budur. Yani paradan bağımsız ve dayanışma ile var olmaları, dayanışmaya inanmaları… Dayanışmadan yola çıkarak halkla beraber yol yürümeleri… Birçoğu bu durumun farkında değildir ama “güneş her şeyin farkındadır…”

En çok istediğimiz kitabımızın milyonlara ulaşması, tarihe düştüğümüz bu notun kitaplıklara asılmasıdır. Ki bu not direnene, dövüşene, dövüşürken düşene, yurdu için insanlık için mücadele edene saygımızın bir ifadesidir.

“Neler çekmiş halkım türküler şahit” der İlhan Berk. Türküleri yakanlar halktan insanlar. Türkü söyleyen ve türkü söyleyene dost olanlar halktan insanlar. Bir türküdür direnişimiz de… Yaptık evet, direndik evet, bu iktidarın politikalarını teşhir ettik, ipliğini pazara çıkardık. Bugün seçim sandığına gömülmüşse AKP bunda direnen insanların, yerinden yurdundan edilmiş, mülteci olmuş gazetecilerin, işçilerin emekçilerin büyük payı var. Kendimizle ne kadar gurur duysak az… İyilik yaptık denize attık balık bilmezse Halik bilir dedik. Ne korktuk, ne sindik, ne baskılara boyun eydik. İyi ki…

“Güneş Her şeyin farkındaydı” sözü kitabın içindeki bir günceden alıntıdır. Kitabın ismi olmayı en çok hak eden cümledir. Direniş sırasında kışın donduk, yağmurda kaldık, rüzgâra fırtınaya rağmen eylem alanımızı terk etmedik. Yaz geldi güneş bizi ısıtmaya başladı. Kışın bizi üşütmenin utancıyla ışıl ışıldı ve her şeyin farkındaydı. Tıpkı halkımız gibi…

Direniş binlerce direniş dostuna emanetti, kitap da onlara ve sizlere emanet. Çıkalı bir iki hafta olmasına rağmen yorumlar gelmeye başladı. İlk kapsamlı eleştiriyi Aydınlık Gazetesi yazarı Kemal hoca yaptı. Bu yazıdan ve Kemal Hoca’nın yorumlarından gurur duydum. Demek dedim direnişi ve mücadeleyi layıkıyla anlatabilmişim.

İkinci çok değerli yorumu şimdi sizinle paylaşacağım. Yorumu bana gönderen arkadaş KHK ile ihraç edilmiş Mehmet Şahin… Mehmet Bey hakkında duruşmalarımıza gelmesi dışında bir şey bilmiyordum. Mahkemelerden sonra oturup çay içtiğimiz zamanlarda bize eşlik ederdi. Kısa sohbetlerimiz oldu. Bu süreçte bizler gibi KHK’lı bir arkadaş diyerek yaşadıklarımızla duygudaşlık kurdum. Ama geçenlerde kısa süreli hapsedildiğini öğrendim. O günlerde oğlunun kendisine yazdığı mektubu okudum. İnsan birinin özel bir anına şahit olduğunda o biri hakkında artık sıradan düşüncelere sahip olmuyor. Belki Mehmet Bey’in kitabımı okuduktan sonra, kitap hakkındaki yorumlarındaki samimiyeti de böyle bir şeydir. Benim o mektubu okuduktan sonra hissettiğim duygular gibi… Galiba birbirimizi anlamanın yolu birbirimizin özel zamanlarına şahitlik etmekten geçiyordur. Bakalım yorumu okuduktan sonra sizler neler hissedeceksiniz yaşadıklarımızla ilgili…

“Değerli öğretmenim;

KHK’larla, bürokratik, siyasi entrikalarla işinizden atıldıktan sonra yaşadıklarınızı, mücadelenizi, direnişinizi yazdığınız hayat ve insanlık dersleriyle dolu “Güneş Her Şeyin Farkındaydı” başlıklı kitabınızı okudum.

İzninizle size öğretmenim diye hitap etmek istiyorum. Çünkü kitabınızın hemen her sayfasından yeni bilgiler, düşünceler, soru ve yorumlar öğrendim. Kitabı öylesine canlı ve akıcı yazmışsınız ki siz dersinizi sınıfta anlatırken biz dinliyoruz gibi hissettim. Öğrendiğim yeni bilgi, fikir, tecrübe, diyalektik yorum ve bakış açıları ile düşünce dünyamın daha zenginleştiğini hissediyorum.

Kitabı okurken keşke öğretmenlerimden biri olsaydınız, en azından bahsettiğiniz eğitimlerinize katılabilseydim dedim içimden.

Kitap uzun, düşünce ve bilgi yoğun olmasına rağmen merak, şevk ve heyecanla okutuyor kendini. Ayrıca sistemin böl, parçala yönet ve elinde oynat mantığıyla halka dayattığı farklı önyargı, ideolojik klişe, şablonik söylem hatalarına düşmeden bütün insanlara sıcak, anaç, şefkatli kollarınızı açmış, ayrımcılık yapmadan tüm masum ve mağdurları kucaklamışsınız. Okuma evreninizin çok boyutlu, geniş ve derin olduğu açıkça görülüyor. Felsefi, pedagojik, psikolojik, sosyolojik, etimolojik ciddi sentez ve yorumlarınız küçük öykü ve hikâyeler tadında okunuyor.

Kitabı yaşayan ve “damdan düşen” birinin yazdığı hemen anlaşılıyor; o kadar samimi, sorumlu, sade, doğal, güzel, özden, yana yakıla hak – hukuk – adalet arayışı içinde yazılmış. Zulüm, haksızlık ve hukuksuzluk kimden gelirse gelsin, kime yapılırsa yapılsın mücadele ruhu adeta hücrelerinize kadar sinmiş. Sarsılmaz adalet, eşitlik ve özgürlük duygunuzu, insanlığınızı, iyi niyetinizi, diğerkamlığınızı, samimiyetinizi, mücadelenizi şimdi daha iyi anladım.

İçerden çıktıktan sonra Yüksel Direnişinin kahramanları; sizi, Nuriye hanımı, Alev hanımı, Nazan hanımı, Perihan hanımı, Veli beyi, Semih beyi ve Mehmet Dersulu beyi sosyal medyadan tanıdım. Mücadeleniz o kadar kararlı, sahici ve samimiydi ki hemen inandım ve güvendim sizlere. Bu kez ne yazık ki sizleri tutukladılar. Keşke eylemlerinize gelip ağır yükünüzü ve acılarınızı paylaşabilseydik…

Kitabınızda tüm KHK’lılara, mağdur ve mazlumlara adeta ses, nefes olmuş hepsinin duygu ve düşüncelerine derman ve tercüman olmuşsunuz. Sendikal mücadeleden insan haklarına, KHK’lıların illegal ihraçlarına kadar masum insanların durumlarını, çaresizliklerini, acılarını muazzam detaylarla güzel bir şekilde anlatmışsınız.

Bir KHK’lı olarak KHK’lıların tarihi ve KHK’lılar edebiyatında özel seçkin yerini alacak kitabınız için bir teşekkür mesajı yazmak istedim.

Elinize, dilinize, yüreğinize sağlık… Yüksel’in yiğit, şanlı direnişçilerini tanımakla onur duyuyorum. İyi ki varsınız. İyi ki sizleri tanıma şerefine eriştim.

Size, Yüksel ve Türkiye’nin tüm direnişçilerine bu zorlu süreçteki çaba, çalışma, fedakârlık, cesaret ve yılmaz mücadeleniz için çok teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.

04.04.2024-Mehmet Şahin”

O bir KHK’lı… Tıpkı işinden, yıllarca emek verdiği hayatından koparılmış, “terörist” diyerek hedefe konulmuş 140 bin kamu emekçisinden biri gibi… Konya’nın Hasanşeyh köyünden… Tıpkı iş başvurularında o malum süreçte mülakatla elenen ve yıllarca işine kavuşamayan ve işsizlik nedeniyle depresyona girerek intihar etmeyi ve ölümü seçen abim Ali Fuat Karadağ gibi, A.Ü Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünden mezun olmuş. Kaymakamlık, vali yardımcılığı yapmış. 2003 yılında yeni kurulurken AB Socrates- Lingua, Arion ve Eurydice programlarında 3 yıl koordinatör olarak çalışmış. 6 yıl İçişleri Bakanlığı AB ve Dış İlişkiler Dairesinde görev yapmış. En son Balıkesir vali yardımcısıyken ihraç edilmiş. Evli, iki çocuğu babası…. Hobi olarak dünyanın farklı dil ve kültürlerine ait atasözlerini derlemiş, genel Linguistik, BM dilleri İngilizce, İspanyolca, Arapça, Rusça, Fransızca, İtalyancayı temel düzeyde öğrenmiş.

Devlet, abime göstermediği “hoşgörüyü-yürü ya kulum” toleransını ona göstermiş dersiniz. Öyle değil maalesef… Abimi intihara sürükleyen o süreç, gecikmiş olarak “yürü ya kulum” dediklerine de işleyecekti bir süre sonra. Çünkü iktidarı ele geçirenler, herkesi “kul” kabul edecek “yürü, dur, git, öl” demeyi kendine hak görecekti. Mehmet Şahin de 2016 Temmuz ayından sonra hışmına uğrayacaktı devletin. Devlet kendi kurduğu düzeni tehlikeli bulacak, o düzenin, devlet eliyle var ettiği, “yürü” dediği cemaatin ipini çekecekti iktidar eliyle. Binlerce insanı felakete sürükleyecek kâbusu başlatacaktı. Kimini hapishanelere, kimini hastanelere, kimini Meriç’in derin sularına gömecekti. Karanlık günler sürecek, biz Sosyalistler ise fiilen direnmeyi, direnişimizin kitabını yazmayı seçecektik.

İşte o süreç devletin kutsallığını sarsacak, devleti ele geçirmiş bir zihniyetin teşhirini de sağlayacak, yıllarca birbirine düşman edilmiş iki farklı gruptan aklı doğru çalışan insanların barışmasını, kaynaşmasını da örecekti. Mehmet Şahin’le buluşmamızın, birbirimizi anlamamızın zemini böyle oluştu işte. Siz siz olun gördüğünüzü gerçek sanmayın. Bazen sorun “siz bize nettiniz?”

Siz bize nettiniz?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz