(1.Bayram İkramiyesi– 2.Bir Oy Bir Oydur ve 3.İki Oğlan Bir Kız adlı, daha önce Reportare’de yayımlanmış kısa oyunların devamı niteliğinde olan 3 bölümlük serinin ikincisidir.)
Birinci bölümü buradan okuyabilirsiniz…
(Ayla Algan – Ne de Olsa Karın – eşliğinde okunmalıdır.)
(Kapı açılır. Hidayet girer. Aybige içeridedir.)
Aybige- Nerede kaldın ya?
Hidayet- Çok oldu mu sen geleli?
Aybige- E hani Hasip’e gidecektik bu gün. Görüşme ayarladı ya senin avukat.
Hidayet- Evet ya bu gündü di mi o? Nasıl Hasip abi? Ne durumda?
Aybige- Bu gündü tabi. Telefonun kapalı sabah beri, deliye döndük, neredeyse iki saattir seni bekliyorum. Hastaların geldi döndüler. Kızdılar bir de Zerrin’e sen yoksun diye.
Hidayet- Evet ya seansı da kaçırdım. Ne oldu? Anlat bakıyım ne durumda Hasip?
Aybige- Valla gittik işte zaten 21 dakika görüştürdüler. Daha fazla görüştürmüyolar. Çıkardılar bizi, 20.dakikada hemen geldi başımıza bi polis, tamam süre doldu dedi, kalktık hemen. Valla billa diyo. Yeminler etti Hasip, ben tanımıyom o kadını, ne ilgim var benim diyo. Ağlıyo. Sen diyo, nasıl inanırsın benim bunu yaptığıma, diyo. Dedim ben inanmıyorum, sen burada şimdi böyle boynu bükük gitme.
Hidayet- Fatih ne diyo? Bizim avukat? O gelmedi mi?
Aybige- O da geldi benle ama işi vardı gitti. Anlatacaktı sana ne yapmamız gerektiğini ama işte, o da öldü meraktan.
Hidayet- Ben de çok önemli bir işler peşindeydim. Aybige (sesini iyice alçaltır) bence Sadi Abi’ye Ufuk çarpıp kaçtı.
Aybige- Ufuk kimdi be?
Hidayet- Bizim sekreterin, Zerrin’in nişanlısı.
Aybige- Aaaa!!
Hidayet- Sabahtan beri bi abimiz sağolsun benimle köşe bucak dolandı. Araba tam o dönem Ufuktaymış. Birileri konunun üzerini kapatmış. Ama açılacak. Açıcam ben bu konuyu yeniden.
Aybige- Ay çok fena. E ne yapıcan? Söyliycen mi Zerrin’e?
Hidayet- Yok ya aman dur daha şşştt. Biraz ipucu toplayayım. Zaten var da. Neyse dur sana söyliyeyim ama bak kimseye söylemiycen ha.
Aybige- Ayol kime söyleyeyim?
Hidayet- Aynı gün hız kamerasına yakalanmış bu serseri. Görüntüleri ortadan kaldırmışlar. Bilmiyorum nasıl yapıyorlar ama benim de arkam sağlamdır bilirsin. Neyse bir kopyasını bulduk, hızda fotoğraf çekiliyo ya. Bu hıyar bariz görünüyo. Billahi görünüyo kabak gibi. Hem de aynı saatlerde. Sadi abiye çarpmadan 12 dakika önce. Zaten otobanda hız sınırını aşmış bu piç, sonra da ara sokakta düşürdüm hızı sanıyo it. Alamamış hızını güm.
Aybige- Ay Allah cezasını versin. Dünya iyisi adamcağızı mı bulmuş pis manyak. Hasip eve gelip de Hüseyin’in kayın pederini kaybettik deyince babamı kaybetmiş gibi üzüldümdü.
Hidayet- İyi tanışıyor muydunuz siz?
Aybige- Tabi kaç kere geldiler bize Hasip’le. Hüseyin kaynım ya ikisi çıkıp geldilerdi yengeyi kaybettikten sonra. Her gördüğünde yemeğe davet ediyormuş Hasip, bu sürekli, aman rahatsızlık vermeyeyim Hasip evladım, diyip kaçıp gidiyormuş. O kadar nazik adamdı ki bizimkiler her gün çağırıyorlardı iki kere felan artık zorla yakasından tutup getirdiler. Onda da yazık üç kuruş maaşıyla tatlılar bi de saksıda nergis getirdiydi. Allah rahmet eylesin.
Hidayet- Al işte arkası dayılı bi piç gelip çarpıyo, ben uyanmasam tamamen unutulacak. Bu kızcaaz da Zerrin de kiminle evlendiğini bilemeden yuva kuracak, çocuk büyütecek. Hey Allahım.
Aybige- E her evde var artık böyle manyaklar. Her evin özel manyağı, katili var. Bizim Rasim’in okuldan bi öğretmeni demiş çocuğa, baban da meşhur olur artık diye.
Hidayet- Valla elim ayağım titriyo hala. Şimdi asıl mesele…
(Kapı çalınır)
Hidayet- Efendim?
(Zerrin içeri girer, kapıyı hafifçe kapatır. Kısık sesle konuşur.)
Zerrin- Telebişeyden söyle diyosunuz ama Elif Hanımın eşi burada, görüşmek istiyormuş, uygun mu bakayım dedim.
Hidayet- Ne varmış?
Zerrin- Bilmiyorum Hidayet Bey. Biraz gergin geldi. İlla görüşeceğim doktor beyle diyor.
Hidayet- Elif Hanım yok mu?
Zerrin- Yok yalnız gelmiş.
Hidayet- Aman, meşgul de ya. Uğraşamıycam şimdi vallahi. Zaten kafam yandı sabahtan beri.
Zerrin- Yollıyım mı? Ne yapayım?
Hidayet- Meşgul, uzun sürecekmiş işi de. Yarın için. Yok yarın olmaz, Pazartesi için saat ver. Onunla uğraşamayacağım şimdi valla.
Zerrin- Tamam yolluyorum. Siz iyi misiniz?
Hidayet- Ben? Evet neden? Ne oldu?
Zerrin- Yok pek iyi görmedim de sizi. Bi kahve yapayım mı? Aybige ablaya yaptım, bayıldı, taze aldım bu gün gelirken. Küçükavcı kahvesi.
Hidayet- Yok sağol. Çarpıntı yapar, bu gün adliye madliye orası burası 2 tane içtim zaten üçüncüyü içmeyeyim.
Zerrin- Valla ben de çok merak ettim sizi sabahtan beri. Hiç böyle yapmazdınız. Hem gelip gidenler oldu. Hem de ne adliyesi Allah korusun bişey mi oldu?
Hidayet- Yok ya benim değil bir arkadaşımın işi için gittim de kusura bakma haber veremedim, neyse konuşuruz sonra. Şimdi Aybigeyle ilgilenmem gerekli.
Zerrin- Aybige abla sana yapayım mı bitane daha?
Aybige- Sağol Zerrincim almıyım.
(Zerrin çıkar)
Hidayet- Gelince koşarak girdim içeri, bakamadım Zerrin’in yüzüne de seni bahane ettim. Aybige geldi mi diyip daldım hemen. Yahu nasıl söyleyeceğim melek gibi bi kız bu Zerrin.
Aybige- Vallahi öyle. Hiç yalnız bırakmadı beni, bak müşteriler gelene kadar hep yanımda elimi tuttu. Ağlıyorum diye mendiller verdi, kahveler yaptı. Ay benim karabahtlım. Ne haldeyiz Hidayet şuraya bak. Benim Hasibim içeride birini öldürdü diyolar, ama suçsuz, bunun nişanlısı dışarıda suçsuz biliyolar ama katil. Nasıl bir hayat yaşıyoruz Hidayet ay delirecem yeminle. (Ağlamaya başlar.)
Hidayet- Valla adalet artık bizim peşinden koşacağımız bir gemi oldu. Denizde ta ileride bir yerde dumanını görüyorsun ama bir türlü yetişemiyorsun. Sen peşine düştükçe o da ilerliyor, sanki kaçıyor bizden. Sen takayla peşinden gidiyorsun, o motorlarla açık denizlere sürüyor kendini.
Aybige- Bu da mı gelecekti başımıza. Hep görüyoduk haberlerde kanallarda birilerinin başına bir haller gelmiş, tutuklanmış, tutuklanmamış. Bir şeyler olmuş, suçluymuş ama aslında suçsuzmuş, suçsuzmuş ama suçluymuş. Hep o kadar uzakta ki rüya gibi geliyodu hepsi. Al işte şimdi bizim de başımıza geldi. Demek ki o kadar da uzakta değilmiş. Kendi başına gelince öğreniyorsun ki içindeymişiz.
Hidayet- Geçen gün anlatamadın Zerrin daldı içeri, Hidayet beni aldatıyor diyordun, bak sonra konuşamadık onu bir türlü. Sinir krizi geçirdin kapandı kaldı konu.
Aybige- Of şu an bilmiyorum hiç bi şey bilmiyorum.
Hidayet- Bu önemli bir konu. Bu belki de her şeyi ispatlayacak. Ne o, bir akşam bir şey oldu diyordun.
(Aybige’nin ağlaması iyice artar. Hidayet yanına gelir, bir omuzunu ve bir elini tutar)
Hidayet- Aybige anlat bana.
Aybige- (İçini çeke çeke anlatır.) Bir akşam bu yine çok geç geldi. Rakı kokuyo. Dedim sen nereye gittin? Dedi ki kardeşimlendim, Hüseyinleydim. Onun da rahmetli hanımıyla dertleri varmış. İkimiz dükkanı kapadık oturduk iki kardeş dertleştik. İyi dedim. Sonra bu duşa girdi. Baktım telefonu orda. Aldım gurcaladım. En son bir yazı gelmiş buna. Kardeşinden evet ama şöyle yazıyo; “Seni suçlu bulsa bile, Bazen kürk bazen çiçekle, Gönlünü alırsın yine, İnandırırsın sevgine.” Aynen böyle yazıyo. Kime alıyo bu çiçeği? Kürk diyo bi de. Beynimden vuruldum sanki. Biz çocukların rızkını zor buluyoz. Allahım delirecem. Sorayım dedim ama banyodan çıkınca yattı sızdı zıbardı hemen, sonra da sabah erkenden gitti. Bi kaç gün böyle suratla geldi hep, ben de buna surat yapıyodum, bişey olduğunu anlasın diye, ama hiç oralı bile değildi. Sonraki hafta da Zeynebim karnına bıçağı sapladı. Zaten sonrasında gün yüzü göremedik. Durmadı durmadı. Her kimse o kadın Allah belasını versin diyodum bak verdi ama böyle mi olacaktı? Bela okumayın derdi annem, yedi mahalleye gider. Bak doğruymuş döndü bize geldi.
Hidayet- Allah Allah. E bu gün görüşmede sormadın mı bunu?
Aybige- Yok ya nerde? Zaten genel konuştuk, hep başımızdaydı birileri, çocukları bilmemneleri sordu tek tek onları konuştuk, o kendini savundu yeminler billahlar etti, avukat buna bir şeyler sordu, süre doldu.
Hidayet- Hüseyin de hala hapiste. Onunla da konuşamayız.
Aybige- Tabii onun daha çok var, 24 yıl verdiler. Burada sapladı ya Ceylin’e bıçağı, yok bıçak değil de işte başka bişeyi.
Hidayet- Mektup açacağını.
Aybige- Hah evet mektup açacağımı. Onun daha bayaa zamanı var içeride. Zaten onu kapıda görenler var, tanıkları çok var. Kaçarı yoktu onun.
Hidayet- Bu muhabbet bana yine de çok mantıklı gelmedi ama. Ne bu böyle şarkı sözü gibi. Hasip’in telefon polisin elinde miymiş? Oradan bişeyler çıkar o zaman.
Aybige- Evet poliste. Bilmiyorum.
Hidayet- Dur bakıyım. (Telefonundan bir arama yapar). Alo Fatih. Yok iyiyim ya. Anlatıcam, anlatıcam…. Evet. Haklısın…. Neden?… Yok sabah başka bir şeye takıldım. Ya bu Nesip Abi var ya. Eski Mitçi…. Evet. Onunlaydık…. Yok başka. Başka başka, sonra anlatırım. Benimle ilgili değil yav…. Dur şimdi sen, o değil de…. Ne? Neymiş? Hasip’in mi? Evet? Kadının evinde. Eee? İki fincan kahve. İkisinde de ruj izi çıktı. Eee? Bilmiyorlar. Satırdaki parmak izlerinden biri. Ne? Başkasınında mı parmak izi çıktı satırda? Haydaaa…
(Devamı, sonra 🙂)