Biz Şimdi Neyiz?

0
521

Günümüz kentli insanın en çok sorduğu ve sorulmasından en çok korktuğu sorulardan biridir, “Biz şimdi neyiz?” sorusu. Yanıt arayan için beladır. İştah kaçırır, huzur kaçırır, uyku kaçırır yani bir süreliğine hayatınızı darmadağın eder. Soru sorulanın ise keyfi kaçar.  Çünkü o öyle “iyidir”…

Birinin hayatında değerli olmayı hepimiz istiyoruz ama birinin hayatına değer katmaya gelince biraz zorlanıyoruz. Biri için değerli olmak muazzam bir şey. Birinin sizin için değerli olması ise zahmetli… Birileri bizim için zahmete girsin işitiyoruz ama zahmete girmeye üşeniyoruz. Ne yazık ki insan denilen canlı böyle bir tür. Yaşarken bize güzel, keyifli gelen, başkası yaşatırken en hafifinden ‘şımarıklık’ diye adlandırdığımız bir sürü şeyi neden yapıyoruz sanıyorsunuz ????

Biz şimdi neyiz?

Soru kendinden kederli. Ne olduğunu bilmediğin bir yerde, adını kendinin koyamadığın bir ilişkiye başkasının isim vermesini beklemek ayrı kederli.

Biri size birdenbire çok fazla ilgi ve sevgi gösteriyorsa o gerçek değildir. Çünkü ilgi ve sevgi zamanla usul usul büyüyen bir şeydir. Merakla ilgiyi, beğeni ile sevgiyi karıştırma konusunda muazzam bir yeteneğimiz var.

Biri sizden ilgisini, vaktini, sesini, sözünü esirgiyorsa, merak etmiyorsa o gerçektir. Anlamaya, anlatmaya, yakınlaşmaya, yakın olmaya, sevmeye velhasıl zahmete girmeye niyeti yoktur. Ne kadar soru sorarsan sor ve aldığın yanıtlar ne kadar ‘güzel’ olursa olsun sonuç değişmez. Şimdi siz bir yalanı yaşıyorsunuz demektir.

“Biz şimdi neyiz?” diye sorduğu, sormak zorunda kaldığı yerde aslında bir şey olmadığını biliyor insan. Daha doğrusu olmak istediğin şey olmadığını biliyor. Diğer bir yanı bir şeye bir isim vermek onun istediğin, umduğun gibi yaşanacağı anlamına da gelmiyor.

Sağlıklı, sevgi dolu bir ilişkinin sürekli huzursuz olunan, istim üzerinde kalınan, kıskanan, kıskanılan, kavga edilen bir ilişki olduğunu nerede nasıl öğrendik bilmiyorum. Ama huzur bulduğumuz yerde rahatın battığını çok fazla gördüm. İlişkiyi diri tutmak için iri kavgalar değil, iyi vakitler geçirmek gerektiğini bir gün anlayacağımızı umuyorum. Birini usul usul, küçük harflerle sevmek diye bir şey var…

Oldurmadan öldürmek

Usul usul sevmek diye bir şey var ama insan canlısının buna itimadı yok. Bu yüzden bir ilişkiyi oldurmaya çalışırken çabaladığımız enerjinin çok fazlasını öldürmeye çalıştığımızda harcıyoruz. Oldururken duyduğumuz heyecan da öldürürken yaşadığımızdan daha az değil. Merak ettiğimiz biriyle olabildiğini gördüğümüzde o merakı gidermiş oluyoruz. Sonrası ihmal…  Birimiz “biz şimdi neyiz?” diye sorarken ya da bir ilişki yaşadığını düşünürken ötekimizin bambaşka yerde ve duyguda olması bundan. Bu yüzden olurken fark ettiğimiz heyecan duyduğumuz şeyi ölürken birimiz fark etmekte zorlanıyor. Cenaze ise hiç beklemediğimiz bir anda, hiç ummadığımız bir soruda, hiç beklemediğimiz bir yanıtta yani bir anda ortaya çıkıyor. Nasıl daha önce görememiş olmamıza şaşırıyoruz. Yaşayan şok oluyor, kedere gömülüyor, yaşatanın ise mutlaka ‘iyi’ bir nedeni oluyor. Birimiz hayatındaki eksik bir parçayı tamamladığını düşünürken diğerimiz o parçanın hâlâ eksik olduğundan emin olabiliyor. Ya da gerçekten eksik olduğu için değil, kalmayı değil, aramayı sevdiği için uzaklaşabiliyor. Belki oldurmadan öldürmek daha kolay geliyor. Belki ürküyor…

“Dünya her hazin sondan sonra ‘ben bunu hak edecek ne yaptım’ diyen kadın ve erkelerle dolu” dedi arkadaşım. Ve aynı dünya iyi, sağlıklı, huzurlu ilişkisi varken ‘acaba’ diyenlerle, başka yana bakanlarla, arayanlarla da dolu. Her gün binlerce kadın ve erkek “neden” diyor. Her gün binlerce kadın ve erkek başka heyecanlar arıyor.  Her gün binlerce kadın ve erkek “biz şimdi neyiz?” sorusunu soruyor. Her gün binlerce kadın ve erkek “böyle bir soruya ne gerek var” diyor. Ve herkes haklı… Çünkü tam da böyle bir çağda yaşıyoruz.

Merakına yenilmeden, bir ilişkiyi işkillendirmeden, usul usul yaşayıp kalmayı becerebilmek büyük maharet. Kolay olsaydı bu kadar aşk şarkısı, filmi, edebiyatı olmazdı değil mi? “Belki de aşk lazım değildir” diyor bir şarkı, başka biri ise” aşk cevaptır dünyanın yaptıklarına” diyor. Çok orta yolcu bir tutum gibi gelebilir ama ben ikisini de destekliyorum ???? Her şeyi hızlıca tükettiğimiz şu dünyada bize yaşamın anlamını ve güzelliğini hissettiren yegâne şey sevmek ve sevilmek. Kavga dövüş, itiş kakış lazım değil ama biri için değerli olmak, birini hayatında değerli kılmak, herkesten, her şeyden ayrı bir yere koymak, onunla huzurlu ve iyi olmak şahane bir şey.  Eksik olmadığını bilsen bile kendini biriyle tamamlanmış görmek müthiş bir manzara. Bu yüzden bence zahmete değer… Lakin iki kişiden biri için manzara o kadar da çekici değilse, olmuyorsa, “olduğu kadar güzel” denemiyorsa, heyecanı kalmadıysa, zahmete değer görülmüyorsa “olduğu kadar güzeldi” deyip vedalaşmak en güzeli…

Her hayal kırıklığında, “bir daha aynı hatayı yapmayacağım” deyip aradan biraz vakit geçtiğinde benzer hatayı yaptığınız şeydir aşk ya da duygusal ilişki. Ara verirsiniz, duvarlarınızı yükseltirsiniz, her kırıklık içinizde kuşku tohumları bırakır, güveniniz zedelenir, keşkeleriniz katlanır… Ama yaşarsınız.  Aşkı da ayrılığı da… Ve acınızdan ölmezsiniz. İzi mutlaka kalır elbette ama zamanla kalmanız gereken yerin zaten orası olmadığını, o eksik parçanın gerçekten tamamlanmamış olduğunu anlarsınız. Aslında “tamamlanmış” olduğunuzu, güzel giden bir şeyi yıktığınızı sonradan anladığınız vakitler olmaz mı? Olur elbette. ‘Keşke’ler bu yüzden var… Tabii o vakit “biz şimdi neyiz?” sorusuna vereceğiniz yanıt belli. Belki biraz hüzünlü ama çok net ve zahmetsiz: Ayrı…

Kavuşmalarınızdan ve zahmetinizden öperim…

Buraya bir şarkı bırakıyorum; Cem Adrian ve Aylin Aslım Herkes Gider mi? diyor.

Buraya bir kitap bırakıyorum Hasan Gören Eşikteki Kadın romanıyla ilişkilerde şüphe ile güven arasındaki eşiği anlatıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz