“şakalarımı yaparken kimseyi aptal yerine koymaya, saygısızlık etmeye yeltenmedim. benim işim zeka bloke etmek. hepimizin zekası bloke edilebilir.”
Sinan: İnterneti de iyi kullanıyorsun sen?
Müfit C. Saçıntı: Çok iyi kullandığım söylenemez ama çok önemsiyorum, değerli buluyorum…
Sinan: Doğru kitleyle dolaysız biçimde buluşabileceğin bir alan internet… Ben de seni internet üzerinden daha iyi takip edebilir hale geldim. Şu kamera şakaları tadında işler mesela, çok beğeniliyor?
Müfit C. Saçıntı: Bunlar biraz arşiv tabii… Eski işlerin çoğu uçup gitti, düzgün bir arşivleme yapamadım… Şimdi bulabildiklerimi kapıp kapıp koyuyorum internete. Aslına bakarsan çok da hak ettiği ilgiyi gösteremiyorum. İnternet çok önemli ama işte diğer işlerle uğraşırken ihmal ediyorum…
Ulvi: Tabii internet müthiş, ucu açık bir yer. İstediğini yapabilirsin, kimseye eyvallah demek zorunda değilsin… Bir tiyatro salonunda 90 kişiye ulaşabiliyorken, internet üzerinden binlerce kişiye ulaşabilirsin… Televizyondan bile daha çok kişiye ulaşmak mümkün…
Sinan: E tabii, kontrolsüz yayılan bir şey çünkü.
Ulvi: Evet kontrolsüz yayılan bir şey… Çığ gibi yayılabilmeye müsait bir şey… Televizyondan çok daha geniş kitlelere açılabileceğin, derdini anlatabileceğin, izleyici bulabileceğin bir yer… Karışanı yok, görüşeni yok…
Müfit C. Saçıntı: Aynen! Hem bir özgürlük ortamı hem de çok demokratik bir ortam… Herkes eşit! Demin anlattığım şeyler hep bir kapı çalmayla, bir yerlere ulaşmayla ilgili… Belirli güç sahiplerinin, belirli sermaye sahiplerinin egemen olduğu yerler… Ama internette öyle bir şey yok. Fırsat eşitliği anlamında da çok demokratik bir ortam…
Sinan: Feed-back nasıl?
Müfit C. Saçıntı: Ya ben hep iyi insanlara mı denk geliyorum bilmiyorum. Benzer şeyler yapmaya çalışanların başına gelenleri görüyorum mesela… Küfürler, tartışmalar, polemikler filan… Ben benimle aynı görüşte olmayan insanlardan bile kötü bir laf duymadım şimdiye kadar…
Sinan: O senin sinir bozucu duruşundan kaynaklanıyor bence… Sende böyle yumuşacık, steril bir sinir bozculuk var. (kahkahalar) Üniversite öğrenciliğindeyken de böyleydin sen. Herkes birbirine girer, Müfit “bir dakika arkadaşlar sakin olun” der ve herkes de durup Müfit’i dinlerdi. Çok sinir bozucuydu ya! (Kahkahalar)
Ulvi: Ben Müfit’i tanımadan önce de gördüğümde öyle bir his vardı… Hani birini TV de gördüğünde beğenmezsin, fikirlerini de paylaşmazsın ama seyredersin! Sana kızılamıyor öyle kolay kolay.
Müfit C. Saçıntı: Bazen ben de hayret ediyorum… Bak şimdi, “yakaladık şakaladık” tarzında, kamera şakaları var ya, ben onlardan çok yaptım. Şimdi hatırlamıyorum ama en az 100-150 şakada oynamışımdır. Aynı şakayı 15-20 kişiye yaptığımızı düşünürsen hiç değilse 500 kişiye şaka yapmışımdır. Arkadaşlar, inanır mısınız, başıma asla kötü bir şey gelmedi! En sinir bozucu şakayı da yapsam hiçbir kötü tepkiyle karşılaşmadım… Şimdi duyuyorum; sinirlenenler, küfür edenler, kavgalar, tehditler… Sonuçta adamı zor durumda bırakıyorsun, şaka yapıyorsun. Bilmiyorum, elektriğimden midir nedir… Şu da var tabii, asla şaka yapılan kişiyi küçük düşürecek bir tavrım olmadı. Hani klasiktir ya, kamera şakalarında şaka yapılan kişiyle eğlenme, aptal yerine koyma eğilimi vardır. Böyle bir şeye asla yeltenmedim. Çünkü şaka yaptığım kişinin aptal olduğunu asla düşünmedim. Yaptığım işi “zeka bloke etmek” diye tanımlıyorum ben. Hepimizin zekası dönem dönem bloke olmuştur, bloke de edilebilir. Ha, bazılarınınkini daha kolay bloke edebiliriz, bazılarınınkini ise daha zor bloke edebiliriz ama herkese şaka yapılabilir. Ben şaka yapacağım insanı birazdan kandıracağım bir salak, bir aptal olarak görmedim hiçbir zaman… O benden daha az zeki değil, acaba ben bunun zekasını neyle, nasıl bloke edebilirim diye düşündüm hep… Demek ki insanlar hakkında kötü düşünmediğinde o elektrik bir biçimde geçiyor karşındakine. Elbette fikir ayrılıklarına düştüğüm ve benimle aynı görüşte olmadıklarını söyleyenler oldu ama ne küfür, ne hakaret, ne saygısızca bir tepki… Hayır, hiç olmadı!
Ulvi: Ekşi Sözlükte de hiç negatif bir entry görmedim. Gerçi röportaj öncesinde özellikle bakmadım etkilenmeyeyim diye. Epey önce bakmıştım, yoktu.
Müfit C. Saçıntı: Evet, uzun zamandır yoktu. Bak kaç senesiydi tam hatırlamıyorum şimdi, bilgisayar şurada duruyordu. Parasız, işsiz kötü bir dönemdi. Kendime acıdığım bir dönem. Ulan işte şunu yaptın, bunu yaptın, aranan adam, uç baba hasan, tiyatro şu, bu… Ne işe yaradı? Kendime acıyorum, öyle bir ruh halindeyim. Neyse, bilgisayar başında öyle dolanıyorum internette. Ekşi Sözlüğü de bilmiyorum. Tesadüfen gördüm. Bir baktım 10-15 entry girilmiş benimle ilgili… Abi, o kadar güzel şeyler yazmışlar ki… Bak şu an bile duygulanıyorum hatırlayınca… Berbat bir psikolojideyken Ekşi Sözlük’te yazılanları görünce oturdum ağladım… “Hiçbir şey uçup gitmiyormuş, 10-15 kişi bile olsa birileri yaptıklarımın farkında…” Bu bana öyle bir motivasyon sağladı ki size şu an anlatamam… Çok saçma gelebilir ama birden bire yaptığım her şey Ekşi Sözlük sayesinde, orada o entryleri girmiş olan hiç tanımadığım insanlar sayesinde bir anlam kazandı… Yeniden başlamak için güç buldum. O yüzden, hani bu güne kadar kötü bir şey yazmadılar ama bundan sonra yazarlarsa, sırf o günlerin anısına ben gıkımı dahi çıkartmam.
Sinan: Bağışlarım diyorsun (kahkahalar)
Müfit C. Saçıntı: Şimdi hala öyle mi bilmiyorum ama çok yetenekli insanlar var orada. Çok iyi yazarlar var. Onlara kızmak ya da müdahale etmek bence haksızlık olur. Çok sayıda yazarın yazdığı organik bir ürün, bir kitap, bir sanat yapıtı olarak görüyorum ben Ekşi Sözlüğü… Böyle bir kolektif yapıta müdahale edilebilir mi? Her şeyden önce kendime yakıştıramam böylesi bir müdahaleyi… Kötü bir şey yazıldığında kızsam da, sinirlensem de, içimden küfür etsem de kötü bir şey söyleyemem. Müdahale edemem.