Sinan: Merhaba Nazım Özgün, nasılsın?
Nazım Özgün: İyiyim siz nasılsınız?
Sinan: Sağol, hayat nasıl gidiyor?
Nazım Özgün: Güzel
Sinan: Nesi güzel?
Nazım Özgün: Hava güzel işte Annemle birlikte olmak güzel mesela. Ama kötü olan şeyler de var. Ülkemizin durumu mesela.
Sinan: Hop hop hop! Politikaya girme hemen. Standart bir gününden başlayalım işe.
Nazım Özgün: Sabah 7 buçukta kalkıyorum. Giyiniyorum, coco cops yiyorum sonra da annemi kaldırıyorum.
Sinan: Nasıl yani? Annen senden sonra mı kalkıyor?
Nazım Özgün: Evet. Kalkmıyor ne yapayım. Geç yatıyor. Sabah da kalkamıyor. Annemi kaldırdıktan sonra okula gidiyorum.
Sinan: Dersler nasıl?
Nazım Özgün: Güzel.
Sinan: En çok hangi dersi seviyorsun?
Nazım Özgün: Hepsini. İnkIlap Tarihini seviyorum mesela.
Sinan: Matematik?
Nazım Özgün: Üf üslü sayılar bayıltıyor beni.
Sinan: Arkadaşların?
Nazım Özgün: İyi?
Sinan: Bak canım benimle kısa konuşmalar yapma. Kaç arkadaşın var?
Nazım Özgün: 24.
Sinan: O sınıftaki öğrenci sayısı herhalde. Arkadaşından söz ediyorum.
Nazım Özgün: Eray var. Eray’la çok iyi anlaşıyorum.
Sinan: Öğretmenler? Hepsiyle iyi anlaşıyor musun?
Nazım Özgün: Evet. Çok şükür hepsiyle çok iyi anlaşıyorum. TEOG a çalışmak zorunda kalıyorum. Bol bol tekrar yapıyorum. Herhangi bir ek ders, kurs almıyorum.
İrem Afşin: Okul zaten çok zaman alıyor. Standart çalışmayla yetiniyoruz. Etüde gidiyor zaten.
Sinan: Dersler kaçta bitiyor?
Nazım Özgün: 3-4 gibi bitiyor. 5’e 6’ya kadar da etütte kalıyorum.
Sinan: Okuldan sonra?
Nazım Özgün: Ödev yapıyorum. Müzik dinliyorum. Sonra Annişle biraz zaman geçiriyorum ve yatıyorum.
Sinan: Iyy… Sıkıcı bir hayata benziyor?
Nazım Özgün: Biraz sıkıcı evet, TEOG olmasa iyi olacak. Kasım’da ilk sınav var, sonra Nisan’da var.
Sinan: Bu TEOG nasıl bir şey? Sence gerekli mi? Hazır mısın?
Nazım Özgün: Temel öğretimden orta öğretime geçiş sistemi işte. Gereksiz bir şey ama hazırım.
Sinan: Sonra ne yapmak istiyorsun?
Nazım Özgün: Aslında ben Bodrum’da yaşamayı istiyorum. Çok seviyorum Bodrum’u. Deniz var, arkadaşlarım var.
Sinan: Ama İstanbul’da yaşıyorsun? İstanbul’u sevmiyor musun peki?
Nazım Özgün: Hayır sevmiyorum. Burada insanlar oldukça kaba. İnsanın üstüne üstüne geliyorlar. Trafik çekilmez. Çok bozuldu bence
Sinan: Ama sinemalar, konserler var?
Nazım Özgün: Onların çoğu AVM lerde artık.
Sinan: Aaa? Sevmiyor musun AVM’leri? Bir sürü çocuk bayılıyor?
Nazım Özgün: Sevmiyorum. Çok gürültülü. Çevreye de zarar verdiklerini düşünüyorum.
Sinan: Çevre konusunda hassassın?
Nazım Özgün: Evet. Çok fazla çevre sorunu var. Ağaçları kesiyorlar. Üçüncü köprüyü yapıyorlar. Düşünebiliyor musun? Doğum günümde 3. Köprü açılıyor! İnanabiliyor musun? Sevmiyorum İstanbul’u. İstanbul’da olduğu söylenen şeylerin hepsi zaten başka yerlerde de var.
İrem Afşin: Okullar fena değil. Küçük yer olmasının avantajları çok tabii. Aslında Nazım Özgün çok istiyor Bodrum’da yaşamayı fakat kolay bir karar değil. İlerideki yıllarda belki düşünebiliriz bu projeyi.
Sinan: Buradaki okullar, daha iyi bir yabancı dil eğitimi alman açısından önemli olabilir Nazım. Ne durumda yabancı dilin?
Nazım Özgün: İngilizcem ve Almancam var sadece…
Sinan: Sadece mi? Terbiyesize bak! Ben Türkçe’yi zor konuşuyorum. Adam İngilizcem ve Almancam var diyor sadece.
İrem Afşin: Ve tabii İngilizcesi de Almancası da 100! Çok sıkıcı! Bodrum’da “Başka Bir Okul Mümkün” projesi kapsamında bir okul açıldı. Seminerler vermek için daha önce çok sık gittim zaten Bodrum’a. BOM’un öğretmenlerle ilgili bir akademik eğitim vardı. Bir akşam bir sohbet toplantısı yaptık ve Nazım da kendi hikâyesini ilk kez anlattı. Biraz da bunun için seviyor sanırım Bodrum’u.
Nazım Özgün: Bu arada sen televizyonun sesini neden kıstın?
Sinan: Pardon? Burada röportaj yapıyoruz bayım.
Nazım Özgün: İyi de Emin (Çapa) televizyonda?
Sinan: Eee? Bize ne Emin’den?
Nazım Özgün: Olur mu? Çok seviyorum ben Emin’i. Çok önemli şeyler anlatıyor.
(… Kısa bir itişmeden sonra televizyonu kapatmak konusunda anlaşıyoruz Nazım’la. Hiç hoşlanmıyor bu durumdan. Arada elindeki telefondan mesajlaşıyor. Ne yaptığını soruyorum. “Emin’e mesaj yazıyorum” diyor… Korkarım puan kaybettim… Yine de kibar çocuk, sorularımı sabırla yanıtlıyor:)
Sinan: E bana da anlat madem. Otizm nasıl bir şey?
Nazım Özgün: Aslında bir farklılık. Bazı insanlara göre gelişim bozukluğu ama aslında farklılık. Bence kötü bir farklılık da değil. Herkes aynı olmak zorunda değil ki?
Sinan: Nasıl bir farklılık bu? Çinli olmak gibi bir şey mi mesela?
Nazım Özgün: Evet biraz öyle. Düşünceleri, davranışları ve algısı farklı.
Sinan: Otizmli bir insan nasıl hisseder bilmiyorum.
Nazım Özgün: Kötü hisseder! Kendini bir kapana kısılmış hisseder. İşte “bu çocuk büyüyemez, bunu yapamaz, salak, geri zekalı” gibi önyargılar var.
Sinan: Öyle mi davranıyorlar sana? İnsanı sinirlendirecek bir şey olmalı bu?
Nazım Özgün: Davranıyorlar dı… Artık değil. Sinirlenmiyordum aslında ama üzülüyordum…
….
(Anladınız siz onu… Daha sohbetin ilk 10 dakikasında duvara çarpmış oldum. İçimden “Ah evladııım” diyeceğimi düşünürken karşıma 2 dil bilen, Bodrum aşığı, kendisinin fazlasıyla farkında bir delikanlı çıktı… Neyse devam edelim sohbete… Bakalım daha neler göreceğiz… )