Sinan: Oh nihayet! Nazım bu sayede toparlandı demek?
İrem Afşin: Ya evet! Hem de ne toparlanmak! Hiç unutmuyorum Sinan… Nahit Hanım Nazım’a şöyle bir bakıp biraz inceledikten sonra “Evet Otizmli bu çocuk ve durumu da ağır” dedi. “Gençsin, bir çocuk daha yap bence” diye de ekledi…
Sinan: Uh!?
İrem Afşin: Daha bitmedi… “Hayatın boyunca bu çocuğa bakacaksın. Bunların büyük kısmı konuşmuyor. Okula gidemez. Diğer çocukların yaptığı hiçbir şeyi yapamaz. O yüzden ben senin yerinde olsam bir çocuk daha yapardım” dedi…
Sinan: Abi ne diyorsun sen ya?
İrem Afşin: Bununla da kalmadı Sinan… Odada kocaman bir deve tabanı vardı. O deve tabanını göstererek, “İleride işte bunun gibi bir şey olacak, yani fazla bir şey bekleme” dedi. Şok oldum. Aldım çocuğu ağlaya ağlaya çıktım. Sürekli “hayır!” diyordum. “Hayır, bu böyle olmayacak! Bunu kabul etmeyeceğim!”… Birkaç uzmana daha gösterdim onlar da benzer şeyler söyledi. Otizmle ilgili o zamana kadar bildiğim tek şey, Rainman diye bir film vardı. Oradan da bir sahne kalmış aklımda… “Çocuğum kibrit mi sayacak” diye bir tepki verdiğimi hatırlıyorum. “Olağanüstü bir matematik dehası mı olacak?” falan dedim. Bilmiyorsun ki… Sonra Pınar Kahraman girdi hayatıma. Ayşe Arman bir röportaj yaptı Pınar’la. Onu okudum ve taşlar yerine oturmaya başladı. Bu, Nazım’ın etrafındaki seslere karşı kulaklarını kapatıp “Aaaa” diye bağırdığı dönemlerdi.
Sinan: Bunu niye yaptığını hatırlıyor musun?
Nazım Özgün: Çok rahatsız oluyordum gürültüden.
İrem Afşin: Bizim duyduğumuz sesleri 7 kat yüksek ve ayrıştırılmış olarak duyuyorlar. Kalabalık bir ortamda bizim uğultu olarak duyduğumuz sesleri Nazım ayrı ayrı duyuyor. Sokakta yürüyoruz mesela, “herkes ne kadar çok konuşuyor farkında mısın?” diyor çocuk bana… İşte o kulaklarını kapatarak “Aaaa” diye bağırmaya başladığı dönemde Pınar’ın röportajını okudum. Hemen ardından da kitabını… Her gittiğimiz uzmanın farklı şey söylediği, bizim daha “otizm mi yoksa gelişim geriliği mi?” bilemediğimiz bir dönem bu… Pınar’ın kitabındaçocuğuyla ilgili anlattığı her şey bizde de var. Danışmanlık merkezine gidiyoruz, terapi üzerine terapi yapılıyor ama hiç bir konuda ilerlenmiyor. Terapi merkezine gittim ve Pınar’ın kitabını gösterip, “bu nedir? Nazım’ın davranışları bu kitaptakiyle bire bir aynı?” dedim. Ne deseler beğenirsin? “Biz alıştıra alıştıra söylemek istedik evet maalesef Nazım da otizm” dediler. Hiç unutmuyorum masayı devirdim. Ne demek alıştıra alıştıra söylüyoruz ya? 3 ay oyaladılar, paramı aldılar, zamanımızı harcadılar. Zaman önemli çünkü… Sen nasıl alıştıra alıştıra söylemeye kalkarsın? Sonra Amerika’ya gittim. En büyük şansım yabancı dil biliyor oluşum. Konuyla ilgili birincil kaynaklardan okuyorsun her şeyi ve internet tabii… Aileleri toparlamayı da bu sayede başardık. Bir çok aile aynı durumda. Neyle karşı karşıya olduğunu anlayana kadar zaman geçiyor. Zeka geriliğiyle karıştırılıyor olay ama otizm her zaman zeka geriliği ile birlikte olmuyor. Tamam, öğrenme güçlüğü genel bir durum fakat bu sabırla, çabayla üstesinden gelinebilir bir şey…