Kaktüs Çiçek Açtı…

0
445

Sinan: Teşhis ne zaman konuldu? Nasıl bir süreçti?
İrem Afşin: 18 aya kadar her şey normal gibi geliyordu. Ne zaman ki hiçbir ses, hiçbir kelime çıkmadığını fark ettim o zaman kaygılandım. 18 ay ile 24 ay arasında birden her şey değişmeye başladı. Göz kontağı, iletişim neredeyse sıfırlandı. Seni duymuyor, görmüyor, anlamıyor çocuk. İlk aklına gelen bu çocuk sağır mı, kör mü oluyor haliyle… Ama bakıyorsun, televizyonda bir reklam çıkınca dönüp bakıyor. İlk yürümeye başladığı zamanlar “ne kadar uslu bir bebeğim var” diye sevinmiştim. Oysa her çocuk bir şeyleri devirir, atar. Çocuk hiçbir şeyi devirmiyor, kırmıyor, karıştırmıyor. Fakat zamanla hiçbir şeye tepki vermemeye başladı. Bunun bir soruna dönüştüğünü fark etmem aşağı yukarı 18 ayı buldu. Derken bir karma aşı yapıldı 18. ayda.  Bilirsin, çocuklar aşıdan sonra ateşlenir, normaldir ama çocuğun ateşi 10 gün düşmedi.  2 gün hastanede yattı. Ateş geldiği gibi gitti fakat ateşle birlikte var olan birkaç kelime de gitti…

Sinan: Hiç mi anlamadın o ana kadar?
İrem Afşin:
 Ters giden bir şeyler var ama anlayamıyorsun. Çocuğuna konduramıyorsun. Ben çok okuyan bir anneyim güya ama mesela gelişim bozuklukları ile ilgili bölümleri atlamışım. Hani çocuk gelişimi kitapları var ya, ben de eğitimli bir anneyim ya, harıl harıl çocuk gelişimi kitapları okuyorum. Fakat “atlayarak”, “seçerek” okuyorum farkında olmadan. Mesela “Down Sendromu” bölümü var. “Aman benim çocuğumda böyle bir durum yok ki?” deyip o bölümleri atlayıp geçiyordum.  Ama otizmin bir testi yok. Olamaz da zaten, seviyesini belirleyemezsin. Ne zaman ki göz kontağı sıfırlanıp konuşma da tamamen bitince artık paniğe kapıldım. Annem de çok üsteledi. “Bu çocuğun gelişiminde bazı sıkıntılar” var diyor kadıncağız ama öyle zor bir şey ki, insan hep bir biçimde “yok canım, evham yapıyorum” diyor böyle durumlarda… Fakat karşımızda çamaşır makinesinin önünden ayrılmayan, arabayı her çocuk gibi eline aldığında yerde sürmek yerine, saatlerce arabanın tekerleğini döndüren bir çocuk var. Kardeşimle aramda 13 yaş fark var. Kardeşimin bebekliğindeki gelişim sürecini hatırlayıp karşılaştırma yapmaya çalışıyorum… Bu arada bakıcı değiştirdik. Ben sabah çıkıp akşam dönüyorum eve. Kızcağız “bu çocukta ciddi bir sıkıntı var, farkında mısınız?” dedi bütün cesaretini toplayarak. Ben tabii yine ayak diredim birkaç gün. “Yok bir sorun, geçecek hepsi” diyorum ama aslında ben geçiştiriyorum… Hemen her anne aynı şeyi yapıyor sanırım. Korkuyorsun. Adlandıramıyorsun ve bilmediğin şeyden daha çok korkuyorsun. O döneme dair hatırladığım en yoğun şey korku… Korku ve suçluluk duygusu! Çalışıyorum ya, çocuğumla çok az zaman geçirebiliyorum. Her şeyi de buna bağlıyorum. Çocuğun, annesine en fazla ihtiyaç duyduğu dönemde yanında olamayışıma,  benim yokluğuma tepki gösterdiğini düşünüyorum. O yüzden işten eve dönünce, hafta sonu falan biraz daha fazla zaman geçirmenin yollarına baktım. Çocukla daha fazla zaman geçirdiğinde bir şeylerin artık “ters gitmekten fazla bir şeyler” olduğunu fark ediyorsun. Artık her şeyin daha kötüye gitmeye başladığını kabul ederek Nazım’ı bir psikoloğa götürmeye karar verdim. Babamız tepki gösterdi tabii, “2 buçuk yaşında çocuğun psikologla ne işi olur, sen git psikoloğa” dedi. Fakat artık kafamda deli gibi alarm zilleri çalıyor… Aldım götürdüm çocuğu psikoloğa…İlk gittiğimiz birkaç uzman “evet var bir takım problemler, iletişim ve gelişim problemleri var” dedi. Sonra Çapa’ya gittik. Orada bir “Uzman Profesör”le konuştuk ve hayatımız değişti: Nahit Mukaddes Motavalli…