Kemal Gökhan: “Gençlerin mücadelesinde gürültü etmeden bir kenarda duracağıma söz vererek var olmak istiyorum”

0
337

SD: Çizerlik para kazandırıyor mu?

KG: Ben çizerlikten para kazanmayı unutalı çok yıllar oldu. Vaktiyle güzel para kazandım ama. Beklenmedik yerlerde kazandık üstelik.

SD: Ooo kazanılan zamanlar da vardı yani?

KG: E Cumhuriyet’teyken iyi kazandım. Ama Cumhuriyet o zamanlar 140 bin satışları görüyordu, hak ediyorduk yani. O dönemde mücadelesini verdiğim konulardan biri de çizer olarak yaşamımı sürdürebilmekti zaten. Şimdi ilginç bir kapı açıldı. İçinde ne kadar mizah var, ne kadar artistik yan var çok emin olmamakla birlikte kripto dünyası bize NFT’yi hediye etti. Dolayısıyla şimdi çizerlerin bir kısmı inanılmaz paralar kazanıyor. Herkes de bana biraz salak gözüyle bakıyor muhtemelen çünkü bir türlü giremedim o alana henüz. Alışkanlık meselesi tabii, daha fütüristik bir dünya orası.  Yeni bir anlatıyı, yeni bir dünyayı işaret ediyor NFT. İçinde mizah ne kadar var bilmiyorum, açıkçası çok da olduğunu düşünmüyorum. Ama zaman içerisinde değişim gösterebilir. Hayal de görüyor olabilirim, çok sağlam bir zemine oturtamayacağım söyleyeceklerimi fakat ticaret dünyasının da ilişki anlayışını, sözleşme anlayışını da değiştiren bir yapı sunuyor diye düşünüyorum. Yeni ve bağımsız bir platform sunuyor. Devlet yok, sınır yok, sansür yok, patron yok. İstediğinizi yapabilir, istediğinizi yazabilir, istediğinizi çizebilirsiniz. Tek cezası var: almaz sizi!

SD: Aynı yaşta olduğumuz için “biz” diyeceğim ama sen elbette kendi açından farklı bir yanıt verebilirsin, biz çok mu konvansiyonel kaldık?

KG: Kendime haksızlık etmek istemiyorum, mümkün olduğu kadar izlemeye, yakınında durmaya çalışıyorum gelişmelerin. Bir felsefesi varsa, bir gelişme sunuyorsa takip etmeye çalışıyorum. Ama şimdilik çekici gelmiyor bana.

SD: Ürküyor musun yoksa?

KG: Ürkmüyorum, çekici gelmiyor. Kendimi orada bir yere oturtamıyorum. Bütün mesele bu. Ne yapacağım ben şimdi orada? Bu aslında sanal paranın bir tür illüstrasyonu?

SD: Valla ben hala anlayamadım o kripto para meselesini ne yalan söyleyeyim!  

KG: Biraz finans burjuvazini iktidara gelişi gibi görüyorum ben bunu. Kapitalizmin yeni şekli. Bu bütün ilişki biçimini farklılaştıracak. Üretim, gündelik ihtiyaçlarımızı karşılayan mevcut üretim giderek geçersizleşecek gibi geliyor. İnsanların örgütlenme yapıları farklılaşacak. Anladığım kadarıyla bizi bir komünal yapıya doğru iten bir gelişme var.

SD: Ne hissettiriyor ne düşündürüyor bu sana? Heyecan duyuyor musun?

KG: Heyecan verici geliyor bana. Kendi yaşlılığımı da böyle finalize etmeyi hayal ediyorum.

SD: Hayıflanmıyor musun? Ben bazen “keşke bu kadar erken doğmasaymışım” diyorum gelişmeleri gördükçe.

KG: Ben biraz daha erken doğmayı isterdim aksine.  40’ları, 50’leri yaşamak isterdim. Dünyanın ilginç bir değişim dönemiydi o yıllar. Şimdikinden çok daha farklı bir değişim süreci yaşandı o yıllarda.

SD: Biraz daha yavaş bir değişim süreci değil miydi ama? Şimdikinin hızına yetişebilmenin, anlayabilmenin ne kadar zor olduğu düşünülürse?

KG: Aslında çok büyük bir şey değişmiyor biliyor musun? İnsanlar hala birbirlerini kıskanıyorlar, birbirlerinden nefret ediyorlar, birbirlerini öldürüyorlar, birbirlerini dayanılmaz buluyorlar, çekici buluyorlar, birbirlerini seviyorlar… Shakespeare’in döneminde neydiyse bugün de aynı değil mi her şey üç aşağı beş yukarı?

SD: İnsan ilişkileri temelde değişmiyor diyorsun?

KG: Temel ahlaki değerlerde çok büyük bir değişim olduğunu düşünmüyorum. Ama burada da bir ilerleme kaydedilebileceğini sanıyorum. Fakat genel olarak insanın inşasında kullanılan malzeme aynı olduğu için çok büyük değişim olduğunu da düşünmüyorum.

SD: Pardon ama Sheakespare’in yazabildiklerini, Decameron hikayelerinde, Itırlı Bahçe’de, Nasreddin Hoca fıkralarında anlatılabilenleri düşünürsen, o dönemin ahlaki açıdan çok daha esnek olduğu söylenemez mi? Bugün o döneme göre çok daha tutucu, ahlakçı bir yapı yok mu?

KG: Yok! Southpark’a Tanrı geldi geçen gün. Üç dilek iste dedi, oğlan da “kızlar gibi her ay regl olmak istiyorum” yanıtını verdi. Televizyonlarda da yayınlandı, bunu fark etmedi birileri herhalde. Yine Southpark’ta bu kez İsa, düzenli TV programı yapan bir şahıs olarak çizildi. İnsanların değerlerini değiştiren bir şey değil bu. Evet büyük bir tepki gösteriyor bazıları, nasıl böyle bir şey yapabilirsiniz diye kıyameti koparıyorlar, fakat bunlar yapılmaya devam ediliyor, bu yüzden tutuklanmıyorlar. En fazla Madonna’yı aforoz ediyorlar, o da “Ay öyle mi, çok üzüldüm!” deyip gidip Kabalacı oluveriyor. İnsanlar isterlerse bir aidiyet buluyorlar kendilerine. Yani ben ahlakın sınırlarının daha da flulaştığını düşünüyorum. Olması gerektiği gibi yani.

SD: O zaman şunu mu anlamalıyız? İnsanlar biraz daha ahlaklı ve biraz daha ahlakçı görünüyorlar fakat gerçekler başka?

KG: Bir şeylerin kaybolduğunu düşünen insanlar, bunu önlemek için bir yol bulmaya çalışıyorlar. Bunun için de aidiyetler yaratmaları lazım. E onlar da buradan yaratıyorlar işte. Senin aidiyetin gezegeni sevmektir, böyle koşullandırmışsındır kendini, orada açan çiçeği de, akan suyu da, doğan mehtabı da seversin. Diğeri de birtakım değerleri sever. Bu değerlerde kendini bulur, bu değerlerin temsil edildiği alanlarda kendini var eder. Şadırvanda oturur, birileriyle sohbet eder. Bu da felsefi bir şey ama dini bir içeriği var, varoluşsal gerçekliği farklı konumlanmış ama burada da bir iletişim alanı var. Şimdi bizim en büyük özelliklerimizden biri, liberallikle de suçlanan bir özellik bu, insanların varoluşlarını çok doğal bulmak ve bunu desteklemek. Ne yapmak istiyorsa yapsın. Ben ne yapmak istiyorsam yapabilmeliyimin yolu da buradan geçiyor zaten.