SD: Karga çok net duruşu olan, söyleyeceğini pat diye söyleyebilen, risk alabilen bir karakter. Sıkıntılı durumlarla, tepkilerle karşılaşıyor musun?
KG: Hamama giren terler. Başka bir yolu yok ki bunun. Tepki alıyorum ama genellikle kötü çizdiğimde alıyorum. Geçenlerde Sezen Aksu karikatürü çizdim. Çirkin oldu. “Çabuk sil, çabuk kaldır bunu!” diye tepkiler geldi. Kaldırdım. Haklılardı. Estetik olarak çirkindi. Hatta birkaç arkadaşıma göstermiştim koymadan önce “yahu bunu koyacağım ama bana çirkin göründü, bir baksanıza” diye. Neyse, kaldırdım. Söylediği doğru ama estetik olarak çirkindi. Bazen siyasi eleştiriler de oluyor tabii. Ben demokratik bir adamım, bu tür şeylere takılmıyorum, direkt yoruma kapatıyorum. (Kahkahalar) Kargaya ilişkin şunu da eklemek isterim: Semboller var. Barış güvercini mesela. Yahu güvercin dünyanın en kavgacı hayvanıdır. Huysuzun önde gidenidir. Karga da kavga eder ama delikanlıdır, iki karga otuz martıya dalar, umurunda olmaz. Gözü karadır. Aç kalmaz, akıllıdır. İtinalı çalar mesela. Yuvasına bakıyorlar hep mavi objeleri toplamış mesela. Böyle hedonistik bir yanı da var. Bütün bu yanları çekici geliyor bana karganın. Bir de tabii sevilmeyen bir canlıdan, anti kahraman yaratmanın kolaylığı var. Ben de bayılmıyorum kargalara, mesela karga besleyeyim demedim hiç. Ama seviyorum, değişik bir formu var. Varoluş kavgalarını seviyorum kargaların.
SD: Valla hoşuna gitsin ya da gitmesin ben en başından beri çok sevdim senin kargayı. Bazı bantların köşesinde ağzında sigarasıyla dururdu falan. Çok sevdim ben. Neyse, senin tek yeteneğin çizerliğin değil. Çok yönlü bir adamsın, oyun yazarlığın var mesela?
KG: Evet oyun da var…
SD: Hatta ödüllü?
KG: Evet ödül de aldım.
SD: Ödüllü bir oyun yazarısın diyorum, Avrupa’da da Türkiye’de de ödül aldı oyunun Kemal? Neden bu kadar mütevazısın?
KG: E evet ödül aldım ama benim daha çok önemsediğim şey mesela Diyarbakır Şehir Tiyatrosunda yaptığım Kürdçe bir stand-up var. Qırıx var. Doğan Güzel’in karakteri. Çok çekici geldi bana. Kürtlerin gündelik politik hayatını eleştiren bir karakter. Diyarbakır Şehir Tiyatrosu bunu göze alarak yaptı bunu. Bu çok önemli benim için. Çok ince bir mizahı var Doğan Güzel’in ve onu tiyatroya uyarlamak çok zor bir işti. Tekstini yeniden yazmak zorunda kaldım. Bunun dışında 7-8 senedir üzerinde çalıştığım bir oyun var. Benim 12 Eylül öncesi halimle bugünkü halim karşılaşıyor. Şişmanlamış, kelleşmiş, reklamcı olmuş bir adam, 12 Eylül öncesindeki sosyalist, devrimci haliyle karşılaşıyor. Hikâye bu. Bir yandan bugünü anlatmanın da bir yolu bu, aynı zamanda yakın tarih. Eğlenceli bir metin oldu. Henüz ikinci şahıslara verip okutamadım. Bir de bir film senaryosu çalışıyorum. İlginç bir film. Biraz sert bir iş. Senaryo aşamasının ortalarındayım. Burada çekmeyi düşünüyorum, niyetim bu filmi hayata geçirmek. Bir çizer hikayesi, o yönüyle de ilginç bir film.
SD: İyimser misin geleceğe dair? Bu ülkeye, bu topraklara dair?
KG: Dünyaya dair şöyle bir iyimserlik taşıyorum. Yeni gelen kuşağın bir kısmının bizim kurtuluşumuz olduğuna inanıyorum. Umudu kendinde bulamayan, belli bir yaşa gelmiş bir insan olarak söylüyorum bunu. Onların mücadelesinde gürültü etmeden bir kenarda duracağıma söz vererek var olmak istiyorum. İçinde yaşadığımız sürecin bütün dünyada birtakım örgütlenmelere yol açacağını düşünüyorum. Bütün dünyada yavaş yavaş gıda ve enerji sorunu daha güçlü hissedilecek. İşte şu anda mesela elektriğin Türkiye’de bu denli pahalı olmasının sebebi doğalgaz. Doğalgazın maliyeti çok yüksek olduğu için doğalgazla üretilen elektrik daha da pahalı olacak. Şu ana kadar tutmaya çalıştılar ama daha fazla tutamayacaklar. Enerji bitecek. Yıllardır yenilenebilir enerji konuşan insanlar var ama yenilenebilir enerjiyi kendi hayatımıza entegre etmedik. Evet maliyetleri yüksek ama uzun vadede maliyetleri sıfır. Yenilenebilir, temiz enerjiye yönelmek kaçınılmaz. Ya daha yaygın kullanılacak ya da hepten yok oluşa gideceğiz. Canına okuduğumuz bu gezegende varoluşumuzu sürdürebilmek için bir mücadele olacak. Yıllarca Ömer Madra’ya “abi yeter ya, her gün bu kadar felaket çağırılmaz, moralimiz bozuyorsun her sabah” derdik. Adamın dedikleri her gün doğrulanıyor artık. Dolayısıyla kaçınılmaz bazı oluşumlar ortaya çıkacak. Pandemi sürecinin öğrettikleri de var. Toplumsal yaşamın ne kadar değerli bir şey olduğunu, ne kadar dönüştürücü bir şey olduğunu fark ettik. İnsan sınırlarının aslında ne kadar küçük olduğunu fark ettik. Bir hapis yaşadık. Ben hep bir gün zorunlu olarak bir yerde tutulursam orada nasıl var olacağım konusunu düşünürdüm. İç dünyanız ne kadar zengin, ne kadar renkliyse orada o kadar az zarar görürsünüz. Pandemi sürecinde ben üretmeye çalıştım mesela. Öyle baş etmeye çalıştım ama bir yandan da birlikte yaşamanın ne kadar özel, ne kadar önemli, ne kadar kıymetli bir şey olduğunu gördüm.
SD: O kadar da insan sever görünmüyorsun Kemal?
KG: Yoo ben kalabalık severim. Hep beraber olalım, yensin içilsin, gülünsün, eğlenilsin, dans edilsin, şarkılar söylensin.
SD: İçe dönük bir duruşun var oysa?
KG: E bütün karikatürcüler öyledir. Kağıtla kalemle oluşturduğunuz bir evreniniz var ve o size ait bir evren. E prodüksiyon yok. Dolayısıyla o sizi biraz içeri kapatabilir. Ama ben sinema, tiyatro gibi kolektif üretimleri severim. Soruna dönersem, gençlerin düşünme biçimi çok farklı. Aidiyet takıntıları çok az.
SD: Bu biraz ezber de bozuyor?
KG: Evet. Benim bakış açımı başka yerden sorguluyor ve böyle kala kalıyorum. Senin şifrelerini çok kolay çözüyor gençler zaten.
SD: Z kuşağı efsanesi! Bu biraz haksızlık değil mi, bizim yapamadığımız her şeyi bu çocuklardan beklemek?
KG: E bize de haksızlık var, karşılıklı böyle beraberce gideceğiz ne yapalım? Başka çare yok. Biz de bir şeyler yapabilmek için hayatlarımızı koyduk ortaya. Yanlış yaptık, kötü yaptık, yapabildiğimiz bu kadardı, güçsüzdük… Bir sürü şey söylenebilir bize dair. Ama bak hiçbir şey kaybolmuyor, her şey dönüşüyor. Bizim devraldığımız gelenek bizi bir yere kadar getirdi, biz de bütün olumsuzluklarımızla bu arkadaşlara devrettik. Onlar da bu işin içinden çıkmaya çalışacaklar. Çıkamayacaklar muhtemelen? Bir sonraki kuşak belki daha kolay çıkacak. Kayıp büyüdükçe belki de çözümler kolaylaşacak.
SD: Umarım…