Ulvi Yaman: Mesleki deformasyon ve obsesyon yüzünden, önüne bir araştırma düştüğünde, her ne konuda olursa olsun bakmadan duramadığını biliyorum. Kayıtsız kalamıyorsun. Ali Gizer bir siyasi araştırma önüne geldiğinde öncelikle nelere bakar, nasıl okur, nasıl eleştirir?
Ali Gizer: Tabi ki kayıtsız kalamam. Merak ederim hemen. Şimdi bu yanıtı araştırmacı olduğum ve insanlardan farklı bir yanıt vermem gerektiği için bu şekilde verdiğim düşünülebilir ama samimiyetle sıralayayım nelere baktığımı.
Öncelikle kimin yaptığına bakarım araştırmayı. Burada biraz sektörel merak ve araştırma iyi ise hafif bir kıskançlık da var elbette. Bununla birlikte hemen araştırmayı kimin yaptırdığını da bulmaya çalışırım. Bunu ilk bakışta göremezsem zorlarım hatta bulmak için.
Sonra modele baktığım düşünülebilir ama bu kadar yıl sonra artık onu en son bakıyorum. Çünkü genellikle bakınca anlarım modelin ne olduğunu. Model tabi yöntem ve teknikleri de içeriyor. Genel anlamda model dedim. Keşfedici bir araştırma mı, durum saptayıcı mı, bunları da model başlığına alıyorum. Modelde detay bir şey var mı diye de en sonda bir bakarım elbette. Ama kapsam ikinci sırada hemen görmek istediğim bir şeydir. Nasıl bir kapsamda yapılmış araştırma, bu önemli benim için. Doğru anlamak için önemli. Üçüncü sırada ise amaç gelir. Araştırmanın neden yapıldığını anlamaya çalışırım. Araştırmanın amacı okurken neyin neden sorgulandığını da anlamamı sağlar. Yani hangi varsayımlardan yola çıkılmış. Burada varsayımların gücü de dikkatimi çeker benim. Teorik varsayımlar mı kullanılmış yoksa araştırmacı yeni varsayımlar mı geliştirmiş. İşte burası en keyifli kısmı olur benim için. Anlaşılacak dilde söylemek gerekirse, araştırmaların neredeyse yüzde doksanı varsayımsal yani hipotetiktir. Bunları test edersiniz zaten çalışmayı yaparak. O yüzden varsayımlar zayıf ise aynı şekilde zayıf bir araştırmadır. Ama akılcı, özgün varsayımlar olan araştırmaları okumak da keyiflidir. İşte burada da biraz kıskançlık olur bende. Çok iyi akıl etmiş derim. İlgimi çeker ve keyif verir. Ve evet siyasi araştırmadan bahsediyorum. Yani siyasi araştırmanın da güzeli var.
Araştırma sonuçları gelir tabi hemen sonra. Nasıl bulgular elde edilmiş, analiz sonuçları neler veriyor bize. Ama bu arada o dediğin obsesyondan dolayı verilerin biçimsel olarak nasıl sunulduğuna da bakarım, yani dikkatimi çeker. Veriye uygun doğru grafik tipleri mi seçilmiş, bunlar iyi kullanılmış mı, bunlar önemli. Genellikle gazeteler hep yanlış kullanır mesela grafik tiplerini. En çok da sütun grafik ile trend grafiğini karıştırırlar. Oysa ki pasta, sütun, çizgi ve xy grafiklerin kullanımı sunulacak veri tipine göre belirlenir, güzel olduğu için değil. Ama bunu bilmeyen araştırmacı bile vardır. Bilmeyenler için Abela’nın veriye göre grafik seçimi matrisini öneririm. Ne demek istediğim daha rahat anlaşılır o zaman.
Ama en çok keyif aldığım kısmı ise en sona bırakırım. Bu araştırmada ne yok kısmı. Sorgulanması gerektiği halde sorgulanmayan neler var. Mesela tablolarda sayı olan yerlerden çok boş hücreler dikatimi çeker. Neden veri oluşmamış burada. Yine az önce bahsettiğimiz gibi, yanıtlanmama hatası var mı, eğer var ise bu durum diğer analizlere ne şekilde yansımış olabilir, araştırmacı bu durumu farketmiş mi, sorunu bertaraf edebilmiş mi. Bunlar bittikten sonra da, araştırmacının da kontrolünün dışında, gerçekten neler hiç kapsama girememiş, gözden kaçan nedir?
Özellikle siyasal araştırmalarda kimse öküz altında buzağı aramaz. Genel olarak araştırmacılar da kaçınır bundan. Ama bu durum karşınıza da çıkabilir. Yani öküzün altında buzağı görürsünüz. Burada insanlar genellikle gördüklerinin saçmalığına takılır veya görmezden gelir. Ben ise biraz farklı davranırım öküz altında buzağıyı görünce. Kendime şunu sorarım, yahu inek nerede? İnek nerede ki bu garibim buzağı öküzün altında.
Ulvi Yaman: Son olarak ucu açık olarak topu sana bırakıyorum, bunlardan başka söylemek istediğin, önemli gördüğün noktalar varsa mikrofon senin…
Ali Gizer: Röportaj boyunca sorulara hep belirsiz yanıtlar vermiş gibi olabilirim. Ancak araştırmacılar olarak biz belirsiz bir bilimin uğraşı içerisindeyiz. Bu kötü bir şey değil bu arada. Hatta keyifli bile denebilir. Bu arada kullandığım ifade de bana değil Abraham Moles’a ait. Bilgi ve iletişim bilimleri konusunda çok önemli çalışmalara imza atmış olan Moles’un 90 yılında yayınladığı Belirsizin Bilimleri başlıklı kitabı aslında uğraş alanımızın nasıl tuzaklar ve yanılsamalar ile dolu olduğunu gösteriyor bize. Harika bir çalışma. Dileyen Yapı Kredi Yayınlarından edinebilir. Hatta bana kalırsa araştırma ve bilgi ile uğraşan herkesin mutlaka okumasında yarar var.
Ama şunu söyleyerek bitireyim sözlerimi. Kötü araştırma vardır elbette. Ne demektir kötü araştırma? Sonuçları doğru olmayan araştırmadır. Bir araştırmanın sonuçları iki nedenden dolayı doğru olmaz.
Birinci neden, araştırmacı araştırma yapmayı bilmiyordur veya eksikleri vardır. Donanım yetersizliği nedeni ile araştırma sorusunu yanlış sormuş, modeli hatalı kurgulamış, yanlış metodu seçmiş veya analizi yapamamış olabilir. Bunların mesleki bir karşılığı var. Telafisi zor olsa da, durum anlaşılabilir.
İkinci neden ise kabul edilebilir bir durum değildir. Yani birincisinin tam tersi, araştırmayı iyi bilen bir araştırmacı vardır karşımızda bu sefer. İşini iyi biliyordur. Hatta belki tüm inceliklerini. Ancak bilerek ve isteyerek araştırmanın kötü olmasına, yani ne demiştik kötü için, sonuçları doğru olmayan bir araştırma olmasına neden olmuştur.
Araştırmacılık kariyeri şöyledir. İlk basamak yeni araştırmacı olmak, daha sonra deneyimsiz araştırmacı olursun, daha sonra da deneyimli araştırmacı. Bu kariyer basamaklarını çıkarken iki şey öğrenirsin. Birincisi mesleğin ile ilgili teknik ve pratik bilgi. Ama bu seni ancak deneyimli araştırmacı yapar. Seni araştırmacı yapacak olan ise, araştırma ile ilgili felsefi, ideolojik, teorik ve etik bilgidir. Bilgi artı davranıştır. Demek ki, deneyimliden sonra gelen en üst basamak, tamamen bilinçli bir tercihtir artık. İyi araştırmacı veya kötü araştırmacı olmak. Benim amacım iyi araştırmacı olmak, daha fazlası değil. Teşekkür ederim.