Mikailler

0
298

6 Şubat’ta depremin etkilediği her ilde hayatlar bir daha eskisine dönemeyecek şekilde değişti. Kalanlar ve gidenler olmak üzere ikiye ayrıldık. Bazıları hala kayıp ve gidenler tarafında olmalarına dair bir kanıt bulmak bile kalanları rahatlatacak. Ancak nafile. Onlarca kişi arafta. Ne kaldılar ne de gittiklerini biliyoruz. Bir de ikincil etkilenenler var. Zorunlu ya da gönüllü orada olanlar. Zorunlu olanların öyküleri eğer bir kurum çatısı altındaysa bir yerlerde kayıt altındadır diye umuyorum. Belki bir gün bu kayıtlara ulaşabilir neler yaşandığını profesyonel (!) açıdan inceleyebiliriz. Diğer zorunlu olanlar ise evlerinde, yurtlarında olanlar. Hayvanını bırakamayan serada yaşayan çiftçi, dükkanını bırakamayan esnaf, gidenleri bırakamayan kalanlar. Onların öyküleri daha gizli. Seslerini duyuramıyorlar belki de duyurmak istemiyorlar, bilemeyiz ve onları yargılayamayız. Enkaz altında ya da etrafında saatlerce, günlerce seslerini duyurmaya çalışanlar için bugün sesini duyurmak gereksiz ve önemsiz olabilir. O gün duymayanın bugün duymasının bir ehemmiyeti olmadığı düşünülebilir. Ben yine de tanık olduğum her şeyi, herkesi yazacağım.

Depremin olduğu ilk günden itibaren oluşan kaos ortamını, umudu yükseltenleri, fırsatçıları, ben merkezci ilgi arsızlarını, sosyal medya şovcularını, rantçıları, emekçileri, destekçileri, sözde yardım edenleri ve dayanışmacıları. Ayrıca şunu da not etmek isterim ki iyi bir hafızam var ve ahlaklı ahlaksız, erdemli erdemsiz her şeyi hatırlıyorum ve hatırlayacağım. Tarihin hangi sayfasında yer aldığınızı merak ediyorsanız benimle karşılaşmayı bekleyin. Minnettar olduklarıma büyük bir teşekkürüm, insan müsveddelerine yutulması zor laflarım var. Günlüğün bu sayfasında ise kahramanlarımın bazılarından bahsedeceğim. Orada gönüllü olanlar. Hiçbir zorunlulukları olmadan hayatı ekran başından değil yerinde gözlemlemeye, yetkinliklerine göre ellerinden geleni yapmaya çalışan gençler, işçiler, ustalar her meslek ve yaş grubundan onlarca insan. Ve bu gruplardan sahada benim de dayanışma şerefine nail olduğum bir ekip; Bartın Psikoloji Kulübü. Mikail ve arkadaşları. Açıkçası onlarca isim duydum, onlarca kişiyle çalıştım ancak gencecik yaşlarına göre en organize olan, her kulvarda en çok hizmeti vermeye çalışan yirmili yaşlarında çocuklar yani benim tanımımla Mikaillerdi.

Çin efsanelerine göre insanlar birbirlerine bileklerinden kırmızı iplerle bağlıdırlar. Ne kadar zaman geçse de bu bağ kopmaz. Bir yerde, bir anda tekrar karşılaşırsınız. Gizem’de bileklerimden bağlı olmaktan gurur duyduğum fiziksel olarak zarif ve minik ancak yüreğiyle dev gibi olan sevgili arkadaşım. Beraber uzun yıllar Aikido çalıştık ve gerek iş hayatımın yoğunluğu gerekse Gizem’in harika bir psikolog olma yolundaki serüveni mesafelerimizi açmıştı. Depremde kırmızı iplerimiz tekrar kısaldı. İlk günlerde şoku üstümüzden atamadan oradan oraya koşturuyor nereye ne etki edebiliyorsak ediyordum. Gizem ise Ankara’da diğer arkadaşlarıyla birlikte gelen ihbarları teyit ediyordu. İhbar teyit süreci oldukça akıllıca bir oluşum. Çünkü saf bir şekilde yardım etme güdüsü, kahraman olma çığlığı, görünme açlığı adına ne derseniz deyin insanlar gelen ihbarları doğruluğuna bakmadan paylaşmakta bir sakınca görmüyorlardı. Ön beyine ulaşamayan bir refleksle omurilik merkezli paylaşımlar yapıyorlardı. Süre kısıtlıydı ve bunun ayırdına varan kişiler bir grup gençti. Gizem ve arkadaşları hızla organize olmuş numaraları teyit ediyor, yardım talebinin doğru olup olmadığını öğreniyor gelen bilgiye göre sahadaki arkadaşlarına iletiyorlardı. Böylece kaç kişiye yardım ettiler ve ne kadar büyük bir fayda yarattılar anlatamam. Hayatında kırıcı-delici veya demir kesme makası görmemiş gençler enkazlara alet edevat tedarik etmek için canla başla çalışıyorlardı. Bu teyit süreçlerinde insanların yanında olmaları, depremzedenin biriyle muhatap olabilmesinin verdiği sıcaklık ise beklenmeyen bir kazanımdı. Teyit amacıyla bile olsa birileriyle muhatap olabiliyorlardı.

Deprem alanında dayanışma sadece yardım ederek, malzeme tedarik ederek oluşmaz. Kriz karşısında kollektif bir duruş sergilemek, sarılmak, beraber ağlamak, ekmeği bölüşmek, bir battaniyeyi paylaşmak gerekir. Gizem ve arkadaşları teyit sırasında birilerinin onları düşündüğünü gösteriyorlardı. Niyet belki bu değildi ancak her faziletli davranış yanında faziletli farklı değerlerle geliyordu. Gizem ve arkadaşları bilgileri teyit ettikten sonra Mikail ve arkadaşlarına yönlendiriyorlardı. Mikailler ise her alanda koşuşturuyorlardı. Enkaz çalışmaları yapan bir ekip vardı. Yardım malzemelerini organize eden başka bir ekip vardı. Bir başka ekip çadır ve barınma ile uğraşıyordu. Verimli bir whatsapp grubu diye bir şey yoktur. Whatsapp grupları bir işin yapıldığının zannedildiği ama hiçbir şeyin yapılmadığı gruplardır. Ancak Bartın Psikoloji Kulübü’nün whatsapp grubu verimin yanında dayanışma, kardeşlik, sevgi, paylaşım, duygudaşlık ve daha ne kadar değerli kavram varsa hepsini sergiliyordu. Örneğin kendi aralarında bir nöbet sistemi yapmışlardı. Bazı arkadaşlar gece ayakta, bazıları gündüz telefonlarının ekranlarındaydı. Gizem bu süreci televizyondan takip etmemiş sadece Twitter ve whatsapp grubunda geçirmişti haftalarını. Gruptan gelen teyitli ihbarlarda enkaza girenler vardı. Enkaz çalışmalarında hayatını kaybedenler oluyordu. Sadece mesajlaşma üzerine lojistik destek üzerine bir durum yoktu. Yetişemediğim ve kaybettiğim birçok yakınımın enkazına onlardan aldığım bilgilerle vakıf oldum. Termal görüntü alınamadı cümlesi, kitle kötü huylu çıktı cümlesi kadar çarpıcıymış. O enkazda olanlar artık yok biliyorsun ve kalanlara bunu anlatabileceğin kadar cesur bir cümle yok. Öyle bir cesaret de yok zaten. Termal görüntü alınamamış cümlesi alınabilenlere koşacağız, burada artık hayat yok anlamında. Velhasıl enkazlarda geçen günler hayata tutunanlar ve tutunamayanlar ekseninde hızlıca geçiyordu. Mikailler sahadaki kurum ve kuruluşlar ile enkaz çalışmalarına destek oldular. Kalanlara malzeme tedariğinde yardımcı oldular. Kimsenin önemsemediği Çölyak hastaları gibi gruplara glutensiz ürün sağladılar. Kendi aralarında topladıkları paralarla ağrı kesiciler aldılar, depremzedelere dağıttılar. Kendi kayıplarının yasını tutmadılar. Çünkü yas tutmak uzun bir süreç ve böylesi bir felakette zaman dostunuz ya da her şeyin ilacı değil. Kalmaları gereken zamandan çok uzun süre kaldılar. Bunun insanda ne gibi mental zararlar yarattığını bilen biri olarak uzun süre peşinizdeki bir hayalet gibi, kenara köşeye bırakamayacağınız bir çuval gibi, sırtınızda yük gibi sizinle varlığını sürdürecek dönemlere gebe kalıyorsunuz. Sırtınızdaki yük göğüs kafesinizin içinde göğsünüzün tam ortasına oturuyor ve orada duruyor. Mikailler bunu çok uzun süre yaşadılar ve yaşamaya devam ediyorlar. Fakat bu durumda bile kurtarma çalışmaları tamamlanıp enkaz kaldırma çalışmaları başladığında bina içlerindeki hayvanları kurtarıp sahiplerine göndermeye çalıştılar. Muhabbet kuşları, kediler, köpekler ne buldularsa işte.

Mikailler ilişikte oldukları insanları bırakmadılar. İlk dönemde ihbarları sürekli sorguladılar. Dünkü ihbar ne oldu, şu kişinin akıbeti nedir diyerek tek seferlik aksiyonlar almayıp süreci tamamlamaya özen gösterdiler. Şimdi de mezun olup bölgeye dönerek psikososyal destek vermek için uğraşıyorlar.

Kahramanları sevmem. Sürdürülebilir değillerdir. Varlıkları sadece kötü bir durumda ortaya çıkmaktan ibarettir. Kötü bir durum yoksa kahraman yoktur. Varlığını kötü bir kavramla endekslemek nasıl iyi bir şey olabilir ki? Ancak Mikailler kahramanlar hakkındaki fikirlerimi de değiştirdiler. Bu çocuklar varlar. Var oldukları her anda kahramanlar. Kötü bir olayda ise sadece gerekeni yapan, kişisel değerlerini yaşatmaya çalışan farkındalığı yüksek dev gibi bireyler. Sanırım kahraman da böyle bir şey.  

Gizem ile hala irtibattayız. Sonuçta artık kırmızı iplerimiz çok kısa. Ancak orada Bartın Psikoloji Kulübündeki her arkadaşım artık benim kardeşim. Felakette bölge halkını nasıl yalnız bırakmadılarsa, ideoloji, siyasi kimlik, mezhep, sosyal statü gibi kalıplara bakmaksızın herkese şifa olmaya nasıl çalıştılarsa ben de aynı şekilde onların yanındayım. Kırmızı iplerimiz hiç kopmayacak. Ve şunu yüksek sesle söylemek isterim; sizi yetiştiren ailelerinize müteşekkirim. Sizi yetiştiren hocalarınıza teşekkürü borç bilirim. Ancak en önemlisi olduğunuz kişilere hayranım. Teşekkür ederim Gizem, teşekkür ederim Mikail, teşekkür ederim çocuklar. İyi ki vardınız, iyi ki varsınız.