“Bir Şahane Adam…”

0
338

“Yakın zamana kadar balık lokantasında köfte-patates yerdim”

Sinan: Yemek yapıyorsunuz?

Orhan Topçuoğlu: Yani… Çok hoşuma gidiyor… Yapabiliyor muyum bilmiyorum ama hoşuma gidiyor… Her halde sahne gibi o… Sahne gibi hissediyorum orayı da. Çıkıp insanlara bir şey yapmak falan… Çaktırmadan “bakın arkadaşlar ne güzel yapıyorum” falan var ya… Ne bileyim işte, bir tür teşhircilik galiba…

Sinan: Tarif takip ediyor musunuz? Yoksa emprovize mi daha çok?

OrhanTopçuoğlu: O kadar ağır bir durumum yok ama bir şey yapmak istediğim zaman bakıyorum tabii.. Çok fazla çeşidim yok doğrusunu istersen. Ama mesela, rakı ağırlıklı dersen orada bir şeyler yapabiliyorum. İşte barbunya pilaki, köpoğlu, meze falan…

Sinan: Yemek yemeyi seviyorsunuz?

Orhan Topçuoğlu: Maalesef seviyorum! Bak bunu sevmemek istiyorum ama…

Sinan: Ama hiç kilo probleminiz yok gibi görünüyor?

Orhan Topçuoğlu: E işte var biraz da…

Ulvi: O da göbek mi? Bana baksana abi…!

Sinan: Daha çok evde mi yiyorsunuz yoksa dışarıda mı?

Orhan Topçuoğlu: Ben genellikle evde yiyorum. Dışarıda yemek söz konusu olunca biraz tutucuyum galiba… Çünkü sürpriz istemiyorum. Oraya gidip de bilmediğim bir beyaz peyniri yiyip de, hüsrana uğrayacağıma… Ha ama bildiğim, gittiğim ve memnun olduğum yerler var. Oralara gitmeyi daha fazla tercih ediyorum…

Sinan: Daha çok nerelere gidiyorsunuz?

Orhan Topçuoğlu: Güzel meyhaneleri seviyorum, ki onlar da artık…

Sinan: Kaldı mı ki meyhane?

Orhan Topçuoğlu: Eh işte onlar da yok… Bu yakada bir tane Hatay var. Zaten başka da meyhane yok meyhane anlamında… Balık lokantası gibi yerler var ama meyhane diyebileceğin yer, işte bir Hatay var… Sürprizi yok Hatay’ın.

Sinan: Kırmızı etçi misiniz daha çok, yoksa deniz ürünleri mi?

Orhan Topçuoğlu: Balıkla, deniz ürünleriyle aram pek yok. Boğazda büyüyüp ve balık tutup da deniz ürünlerini sevmemek biliyorum çok aptalca bir şey ama… Yakın bir zamana kadar balık lokantasına gidip köfte patates yerdim ben. Ana yemek olarak eti tercih ederim. Ama et de yememem gerekiyor.

Sinan: Kolestrol?

Orhan Topçuoğlu: Evet, evet o yüzden yakında ibiğim çıkacak tavuk yemekten! Bu arada haydi buyurun, masada devam ederiz…

Sinan: Rakıyla mı daha çok haşır neşirsiniz?

Orhan Topçuoğlu: Evet, rakıyı daha fazla seviyorum

Sinan: İlk rakınızı kaç yaşında içtiniz? Hatırlıyormusunuz?

Orhan Topçuoğlu: Hmmm… Yok, hatırlamıyorum, hiç hatırlamıyorum…  Sigarayı da hatırlamıyorum, rakıyıda hatırlamıyorum.

Sinan: Evde rakı sofraıs kurulur muydu, böyle babadan falan?

Orhan Topçuoğlu: Yoktu, babam mesela bir ufak rakıyı on günde falan içerdi…

Sinan:  O zaman arkadaşlarla başladı?

Orhan Topçuoğlu: E yani… Herhalde…  Evde mümkün değil öyle bir şey olması.

Ulvi: Eline sağlık abi! Yeni çıkan rakıları nasıl buluyorsunuz?

Orhan Topçuoğlu: Afiyet olsun… Yeşil efeyi çok seviyorum galiba.

Ulvi: O Yeşil Efe damak tadını değiştirdi değil mi herkesin? Neredeyse herkes Yeşil Efe’ci oldu değil mi?

Sinan: E vallahi öyle bir durum var… 

Orhan Topçuoğlu: Evet, başka bir sürü marka da çıktı. Bayağı marka var şimdi…  Of… Tuzu var aslında ben niye tuz ekiyorum ki? Alışkanlık işte!

Ulvi: Çok fena abi ya…  Salata vereyim mi?

Orhan Topçuoğlu: Alacağım şimdi…

Ulvi: Sosunda ne var abi bunun?

Sinan: Pestoya benziyor rengi ama?

Orhan Topçuoğlu: Pesto değil. Ben yaptım. İçinde ne var söyleyeyim sana bak… Kekik var, köri var, worcester sos var… Ondan sonra hmmm… Kara biber var, tabasco var… Aslında birazcık tarhun da konması lazım ama koymadım. Ha, krema var tabii… Eee? Daha tadına bakmadın?

Sinan: Bakıyorum hemen… Hmmmm… Çooook lezzetli olmuş!

Orhan Topçuoğlu: Afiyet olsun!