AKP Kürt Batağında!

0
806

Ne Olacak Bu Gençler?

Sinan: Peki bu kadar şiddet ve baskı ortamında Kürt gençleri üzerindeki kontrolü kim nasıl sağlıyor? Bir yanda Rojava, bir yanda Kuzey Irak gibi artık güçlü modeller oluşmuş durumda. Öte yandan Öcalan’ın “ulus milliyetçiliğinin ve ulus devletin aşılması” yaklaşımı var. Gençlerin Öcalan’ın zaten sesinin duyulmadığı bir ortamda artık ne Kandil’i, ne HDP’yi dinlemedikleri ve başka bir inisiyatif geliştirmeye başladıkları söyleniyor?
Celal Başlangıç: HDP’yi zaten dinlemiyorlar ki… 

Sinan: Niye?
Celal Başlangıç: Kandil’in belli bir etkisi oldu. Rojava’nın daha fazla etkisi olduğunu düşünüyorum gençler üzerinde. Şimdi gençlerin eğilimleri dikkate alınmaz ve buna aykırı davranılırsa, gençler tamamen koparlar. Bu dikkatin özellikle Kandil tarafından gösterildiğini görüyorum. Dengelemeye çalışıyor. Çünkü artık roketatar kullanmaya kadar işi götürmüş bir gençlik örgütlenmesi var. Oysa bu gençlik örgütlenmesi silahsızdı en başında. Ellerinde en fazla Molotof, havai fişek vardı. Fakat zaman içerisinde artık silahlı bir örgüte dönüştüler. O yüzden Kandil kalktı, kendi Dev-Genç’ini kurdu. Silahsız modelin yerine bunu koymak zorunda kaldı. Bu kontrolü zor bir oluşum ama kabul etmek zorunda kaldılar. Bu zamana kadar Kürt siyasi hareketinin ciddi bir bölünme yaşamamasının altında bu var. 

Sinan: Ama ne kadar kontrol edebilecekler ki bu şartlarda? Bugün soruşturma açıldı mesela, Sabiha Gökçen’e havan mermisiyle yapılan bir saldırıdan söz ediliyor. TAK? Bu tür oluşumların daha fazla rol alacağını görecek miyiz bundan sonraki süreçte?  

Celal Başlangıç: Tabi göreceğiz. Bugün bizim hendeklerde, barikatlarda gördüğümüz çocuklar, 90’larda boşaltılan köylerden, Cudi dağından, Gabar dağından indirilen ailelerin çocukları. Eski Cizre’de hendek yoktu. Dicle kıyısındaki 4 mahallede, ipek yolunun güneyinde hendek yoktur. Ama kuzey, yeni yerleşimdir. Kimdir bunlar? Bunlar Yeşilyurt’ta dışkı yedirilenlerin çocukları, torunları. Bunlar faili meçhule kurban gidenlerin, amcaları, dayıları, babaları öldürülenlerin çocukları. Bunlar aslında 2010’lara kadar taş atan çocuklar. Nasıl bir kin birikmesi olduğunu düşünürsen kolay anlarsın. Kontrolünün ne kadar zor olduğunu da… 

Sinan: Serseri mayın bir kitle var o halde?
Celal Başlangıç: Oluşuyor şu anda.

Sinan: Peki cin şişeye nasıl girecek?
Celal Başlangıç: Bunu ancak barış koşullarında kontrol edersin, savaş koşullarında kontrol edemezsin. Devletin de görmek istemediği bu zaten! Savaş koşulları her türlü belanın serpilip  geliştiği bir ortam…

Kürtler Hâlâ Barış İstiyor… 

Sinan: Ama artık “ne olacaksa olsun!” ve “ne barışı ulan!” söylemi de karşılık bulmaya başladı her iki tarafta da
Celal Başlangıç: Bak, hala daha Kürtler barış diyorlar. Çünkü bir de barış ortamındaki iklimi yaşadılar ya. İnsanlar özgürleşti, geceleri sokağa çıkabildiler, eğlenebildiler… Bir hayatlarının olabileceğini gördüler. Ekonomik bir hayatı sürdürmeye çalıştılar. Tamam, bir fakirlik vardı ama şu anda had safhada! Şöyle bir örnek vereyim sana: En son Mardin’e 1 Kasım seçimlerinden 1 hafta önce gitmiştim. Mardin Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Mehmet Ali Tutaşi var.  Mardin’de biz 90’lı yıllarda kalacak otel bulamazdık. Ya Diyarbakır’a geri dönerdik ya da 25-30 km ileriye gider, Nusaybin’de Neziran tesislerinde kalırdık. Bugünkü Mardin’de, o eski Süryani evleri, taş evler restore edilmiş, inanılmaz şık butik oteller açılmış. Mardinde turistik yatak sayısı 5000. Fiyatlar da öyle ucuz değil, 100 euro’lara falan veriyorlar odaları ha. Ben seçimlere 1 hafta kala gittiğimde Tutaşi yeni toplantı yapmış otelcilerle. O gün 5000 bin odadan kaçı doluymuş biliyor musun? 17’si! Sadece 17! Bunlar krediyle, teşvikle, şunla bunla yapılmış yatırımlar. Ödenmesi lazım. Oteller sürdürülebilir olmaktan çıkmışlar. Çünkü oraya 1 milyona yakın turist geliyordu. E hediyelik eşya dükkanları, restoranlar, oteller ona göre örgütlenmiş… Şimdi dehşetli bir işsizlik var. Taşıma sektörü çökmüş vaziyette. Ki orada bölgenin en önemli işlerinden biridir. Aylardır orada kontak açamıyorlar. Hem Irak Kürdistanı’ndaki ekonomik kriz, hem Suriye’nin başına geleler, arkasından içerideki çatışma, tümüyle bölgeyi ekonomik olarak da göçertiyor. Yani sadece insan kaybetmiyoruz, yeni yoksulluklar, açlıklar üretiyoruz.

Sinan: Barışın ve yatırımın tadını alan Kürt sermayesi savaştan rahatsız, muhafazakâr Kürtler de muhtemelen başka gerekçelerle rahatsız. Bunlar çatışmayı yükselten “iki tarafa” da kızıyorlar mı sizce? Yoksa çatışmayı yükselten taraf “açık ve net mi” her kesimden Kürdün kafasında?
Celal Başlangıç: Çatışmayı yükselten tarafın devlet olduğu açık! Bak buradaki savaş, hendek savaşları, barikat savaşları. Dağda, kırsalda bir çatışma yok dikkat edersen. 24 Temmuz’daki saldırıdan sonra yaşanan bomba patlatmalar, sabotajlar yok. Orada iki taraf da yükseltti şiddeti. Ama burada öyle değil. Burada savunma hattında duruyor örgüt. 

Sinan: Barışı istiyor insanlar ama bir yandan da yaşanan şiddet o kadar büyük ki, duygusal kopuşmanın da yaşanmaya başlandığı söyleniyor. Sürekli olarak Batıya “Ses ver” çağrıları yapılıyor. Ne yapmalı Batı’da yaşayan “beyaz Türkler”? (Not: Görüşme yapıldığında henüz Akademisyenler Bildirisi yayınlanmamıştı)

Celal Başlangıç: Ben buna birkaç kere tanık oldum. Emin olmak için de biraz daha kovaladım. Bak, AKP nin planı tutmadı ve süreç PKK’nin lehine işlemeye başladı. Bu yılın son yazılarından biriydi. AKP ve Beyaz Türkler bile artık neredeyse örgütün arkasına hizalanma noktasına geldi. Biz bunu yaşadık da. Gazeteci olarak tanık olduğum için rahat söylüyorum. 90’lı yıllarda köyler boşaltılırken, köylerde yaşayanların önemli bir kısmı da PKK’ye çok kızdı. “Sizin yüzünüzden, buradan göçüyoruz. Evimizden yurdumuzdan göçertiliyoruz” diyorlardı.  Köydeki ağabeyler aç sefil yoksul, kasabanın kenarına sığınmak zorunda kaldı. O zaman Tansu çiller dönemi, çok elini ovuşturdu DYP iktidarı. Oh örgütle halk arasına kama soktuk, ilişkileri bozuldu diye, çok sevindi. Sonra şehre inenler, örgütün arkasına geçti hizalandı. Şimdi sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Kentlere saldırılar başlayınca, devlet yine örgütle halk arasına kama sokmayı umdu. Bir yerde oldu da hakikaten. Silvan’da 200 kişi teröre hayır diyerek yürüyüş yaptı. Yine sevindiler ve 1990’da Çiller’in yaptığı hatayı yaptılar. Fakat orada sanayicisinden ticaret erbabına, avukatından eğitimcisine çeşitli meslek gruplarından çok sayıda dostum var. Bunlar örgüte çok kızıyorlardı. Çoğunun büyük yatırımları var sonuçta. Ama bütün bu yaşananlardan sonra “bu hendekler doğruymuş arkadaş” diyorlar. İlk birkaç duyduğumda çok şaşırdım ve test etmek için birkaç kez daha gidip geldim, konuştum insanlarla. Yazmadan önce test ettim yani. İnsanlar yeniden PKK’nin arkasında hizalanmaya başladılar. Devlet de bu yüzden korucuları devreye soktu yine.