Sinan: Tamam da şu anda çok keskin biçimde hamaset gazeteciliği yapılan bir ortamda barış gazeteciliğinin bir değeri yok mu sizce?
Celal Başlangıç: Gazeteciliğin değeri var! Gazeteciliğin kendisi bizatihi barış gazeteciliğidir. Gazeteciliktir sadece. Önüne ya da arkasına başka bir şey takmak gerekmiyor bunun. Mesela şöyle tanımlanıyor ya, “halk gazeteciliği” falan. Yahu zaten odur? Bir şey eklemeye gerek yok. Bu işte en politik adam, gazeteci olmadığı halde gazetecilik hakkında en doğru laflar eden adam bana göre, Lenin’dir. “Ne Yapmalı?” kitabının, Sol Yayınları çevirisinin 26. sayfası yanlış hatırlamıyorsam… Orada 1917 devriminden önce Kıvılcım Gazetesi muhabirlerini topluyor ve diyor ki, “bana gerçeğin ta kendisini gönderin haber olarak. Çünkü gerçeğin ta kendisi bizatihi devrimcidir!” Bak bu benim gazeteciliğimde çok etkileyen bir şeydir. Gerçeğin bizatihi kendisi devrimcidir!
Sinan: Pardon ama gerçek aynı zamanda eğilip bükülen bir şey? Devrim kurumlaştıktan sonra, Iskra gazeteciliğinden rejimle bütünleşen Pravda gazeteciliğine geçişin sonuçlarını da biliyoruz?
Celal Başlangıç: (Gülüyor) Tamam o da doğru ama… Muhalefetteyken daha doğru yaklaşırsın. İktidara gelince gazetecilikle ilişkiniz bozuluyor, başka türlü bir şey oluyor. Gazetenin önemli bir yazarı, yaptığım gazeteden rahatsız olunca dedim ki “haber benim namusum! Onunla oynamam. İdeolojime ters de olsa oynamam. Hayatın gerçeği sizin ideolojinize uymuyorsa siz ideolojinizi hayatın gerçeğine uydurun. İdeolojinize de iyilik yapmış olursunuz!”.
Sinan: Sertmiş! (Gülüşmeler)
Celal Başlangıç: Tabii… Bak haber benim namusum. Onunla oynamam.12 Eylül öncesinde, o zamanlar Politika Gazetesi vardı, Politika’da çalışıyordum, eski TKP’nin çizgisinde bir gazeteydi. Ben İzmir bölgesinde Politika’nın kadrolu adamıydım. Bizim gençler Menemen’de miting yapıyorlar. Eylemde sağ yumruklarını kaldırırlar, bilirsin. Dev-Yol’cular, kendi gazetelerinde Demokrat Gazetesinde eylem fotoğrafını ters basarak kullanıyorlardı. Böylece sol yumruklar kalkmış oluyor! Bundan kötü gazetecilik olamaz! Bu kendi ideolojilerine de hizmet etmiyor. Menemen’de miting var, gittin, oraya gelmiş 500 kişi, sen yazdın 50 bin kişi! Belki o an kendi çevrene gaz verebilirsin falan. Yarın seçim oldu aldın 500 oy. Ne olacak, kime ne faydası var? Buradaki insanlar da kandırılmış olacaklar. Diyecekler ki 50 binlik miting yaptık niye 500 oy aldık? Bunu anlamaya çalışacaklar. Halbuki mitinge 500 kişi geldi de? O zaman onlar “neden 500 kişi geldi, daha artamadık?” diye, kendi çerçevelerinde daha çok çalışsınlar, hizmet etsinler, daha çok sorgulasınlar.
Sinan: Madem bu konuya girdik, sizin tarafsızlığınız da tartışma konusu mesela? Bölgeden geçtiğiniz haberlerde bir kesim sizi “fazla angaje olmakla” eleştiriyor. Benim açımdan, bu sohbetin gerekçesini de oluşturan temel ihtiyaç ise gerçek… Bölgede gerçekten ne olduğunu öğrenmek istiyorum. Sonra sizin tarafsızlığınız meselesini tartışabilirim.
Celal Başlangıç: Sinan, ben tarafımdır ama objektifimdir! Yani katil ile maktul arasında taraf tutarım, maktulden yanayım! Ezenle ezilen arasında taraf tutarım ezilenden yanayım! Ama objektifimdir. Onun için bu “tarafsızlık” lafının kullanımı biraz riskli. O yüzden objektif kelimesini tercih ediyorum.