“Neler Oluyor” değil! Doğru Soru, “Aslında Ne Oldu?”
Sinan: Tamam buradan ilerleyelim o zaman. Bölgede ne oluyor?
Celal Başlangıç: Bölgeden geldikten sonra kapattım kendimi kitap hazırlıyorum zaten.
Sinan: Oo güzel! Ne zaman çıkacak?
Celal Başlangıç: Bu ay sonuna kadar, Ocak sonu çıkar diye umuyorum.
Sinan: Anladım, “sen didikle beni” diyorsunuz. Şöyle söyleyeyim, Newroz’da Diyarbakır’daydım ben de. Çok iyimser bir beklenti, çok iyimser bir hava vardı. Arkasından Haziran’da Diyarbakır mitingine bombalı saldırı yaşandı. Çok ciddi bir saldırı olmasına rağmen bir itidal vardı. Ne olduysa Suruç’un arkasından başladı. Ne oldu da…?
Celal Başlangıç: Peki! Şimdi bak, hikâye Suruç’un arkasından başlamadı işte! Ben de tam bunu yazıyorum zaten. Suruç’tan 2 gün sonra, 22 Temmuz’da 2 polisin öldürülmesiyle başlamadı o süreç. Zaten oraya gelene kadar o kadar çok olay oldu ki! Devlet operasyon yaptı, örgüt sineye çekti. Örgütün bir takım elemanları gittiler adam öldürdüler, onu da devlet sineye çekti. Bu 2 polisin öldürülmesi olayı bahaneydi. Zaten ortaya yeni yeni belgeler de çıkıyor, bunun nasıl bir bahane olduğu çok daha net anlaşılıyor. Ben de bu sürecin anlaşılması için bir rehber yazıyorum. “Hendekleri ve Barikatları Anlama Rehberi!”
Sinan: O zaman kitabın köpüğünü bozmadan biraz girelim bu anlama işine?
Celal Başlangıç: Şöyle bir şey var. Cumhurbaşkanı Kürt sorunu çözüldü mü çözülmedi mi daha karar veremedi. 2002’yi düşünürseniz, “sorun yoktur” diyordu. Bunların dökümlerini de çıkardım ben. 2005’de “Kürt sorunu benim de sorunumdur” diyor, 2009’da da 2011’de de sorun haline geliyor. Sonra yine sorun olmaktan çıkıyor. 2013 gibi tekrar bir irtibat sağlanıyor. Bu sefer Kandil, İmralı, Ankara, Dolmabahçe dörtgeninde şu ana kadar hiçbir iktidarın yapamadığı derecede ileri bir adım atıyor. Parlementodaki Kürtlerin temsilcisi sayılacak partiyi de atlayarak direkt İmralı’yla irtibat kuruyor. Çok ileri bir adım bu
Sinan: Öcalan’ı bir aktör olarak görüyorsunuz yani?
Celal Başlangıç: Tabii! Öcalan hala aktör aslında. Ama görünen o ki müzakere süreci hiç başlamadı. Müzakerenin müzakeresi süreciydi konuşulan. “Müzakereye başlayalım mı başlamayalım mı?” nın müzakeresi!
Sinan: O süreç Oslo’da geçilmemiş miydi?
Celal Başlangıç: Geçilememişti, kopmuştu o süreç… Tekrar müzakerenin müzakeresi yapılıyordu. 28 Şubat’taki Dolmabahçe mutabakatının açıklanması, “müzakerenin müzakere sürecini, müzakereye evirecek” bir süreçti. Masa kurulmuştu. Masa fiziken de kuruldu ha, 4 ayaklı bir masa! 30-40 kişilik, tarafların oturabileceği bir masa. İmralı’ya da götürüldü hatta.
Sinan: E tabii, hatta gözlemci / izleme komitesi olsun mu olmasın mı tartışılıyordu…
Celal Başlangıç: Evet! Hatta izleme kurulu listesi oluşturuldu. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı’yla Öcalan arasında 6-8 kişilik liste üzerinde bir mutabakat sağlandı. Şimdi ortaya çıkan belgelerden de hareketle söylüyorum, buna sadece Türkiye’den bakmamak lazım. Artık Kürt meselesi Ortadoğu meselesi oldu! Türkiye hiç hesap etmediği bir şeyle karşılaştı. Oradan da alırsak süreci belki daha iyi anlayabiliriz. Yani Rojava’dan…
Sinan: Oo! Kobane bile değil? Rojava!
Celal Başlangıç: Rojava evet! Şimdi Kürtler orada 2011’den sonra kendilerini gösterip, kendi alanlarını en azından korumaya almaya başladıklarında Türkiye şaşırdı, çünkü böyle bir sorun çıkacağını beklemiyordu. Bu sorunu hesap edemedi. Bu aslında iş başındaki kadroların bu işi bilmezliğinden geliyor. Çok şaşırdılar orada Kürtlerin ortaya çıkmasına. Oysa orada o Kürtlerin çıkacağını 1990’da da gitseler görürlerdi, 1998’de de gitseler görürlerdi. Hatırlarsın, evvelde 89’a kadar insanlar sınırdan karşılıklı bayramlarda gelirler, tel örgülerden birbirlerine hediyeler, şekerler, tütünler hatta tabancalar falan atarlar, böyle bayramlaşmalar olurdu.
Sinan: Evet çok büyük karmaşa yaşanırdı. Ayrılmaları da olay olurdu hatta…
Celal Başlangıç: Özal düzenledi bunu… İşte bir bayram bu taraftakiler gidecek, bir bayram diğer taraftakiler gelecek şeklinde… Bu gidiş gelişlerden çoğunu izlemişimdir gazeteci olarak. Fakat kafamı kurcalayan tuhaf bir şey görüyordum: bazı Kürtler sınırın öbür tarafında kaldı. Gelemediler. Sınırın öteki yanında Öcalan posterleri, PKK bayrakları falan açıp protesto ediyorlar. 90’lı yıllardan bahsediyorum. “Bunlar kim yahu?” dedim, çok da farkında değildim açıkçası. Laf olarak duyuyordum da birebir, yüz yüze gelmemiştim.
Sinan: Kimler çıktılar?
Celal Başlangıç: Bunlar Suriyeli Kürtlerin bir bölümü! kimliksiz olan Kürtler! Kimliksiz oldukları için de Türkiye’ye geçemiyorlar. Ama aslında bunların büyük bölümü Türkiye’den giden Kürtler. Aslında Kobane… Yahu oradan da alayım lafı ama çok uzayacak?